11 Aralık 2012 Salı

yakin

Yakîn, sözlük mânâsıyla “tereddütsüz, şüphesiz ilim.” demektir
Bir hakikata inanmak başka, fiil ve hal alemini onunla tertip ve tanzim etmek daha başkadır.
İşte yakin imana sahip olanlarda iman, kulun fiil ve hal aleminde daima tesirini gösterir.
Mesela, melaikeye her mümin inanır. Melekleri Kur'an'ın bildirdiği gibi bilen bir insanın bu imanı vakıa mutabık ve şüpheden de uzaktır. Ama melekleri sözü edildiği zaman hatırlamak başka, her adım atışında, her söz sarfedişinde onları yanıbaşında bilmek daha başkadır.İşte bu ikincisi yakin imandır.
Yakînin üç ana mertebesi vardır:
-İlmelyakîn,
-Aynelyakîn,
-Hakkalyakîn…
İlmelyakîn, bir şeyin, bir hakikatın varlığını iki kere iki dört eder gibi kat’i bilmektir. O hakikatı, gördüğü yahut işittiği, kısacası his âlemine giren bir şeyi bilir gibi kat’i bilmek ise aynelyakîni ifade eder. Yine o şeyi yaşadığı bir hakikatın varlığını bilir gibi bilmek ise hakkalyakîndir.
Meselâ, biz hâfızamız olduğunu ilmen ve yakînen biliriz. Ve bundan kesinlikle şüphe etmeyiz. Aynı şekilde, elimizin varlığını görerek, aynelyakîn biliriz. Bunda da kat’iyen şüphemiz olamaz. Bir de, hayatta olduğumuzu bilmemiz vardır ki bunu ne düşünerek, ne görerek değil, bizzat yaşayarak biliriz. Bu biliş ise hakkalyakîndir.
Duyarak, okuyarak kazanılan bilgi ilme’lyakîn bilgidir. Sem’iyyat olarak adlandırılan bilgi kesinlik kazanırsa ilmî bilgidir. Duyduğu şeyi bizzat görerek bilgi sahibi olursa buna ayne’l-yakîn mertebesine ulaşır. Bizzat yaşanan bilgi ise hakka’l-yakîn mertebesine ulaşmış olur.
İlme’l-yakîn mertebesi birçok delillere ve burhanlara dayanarak imanda terakki etme sürecidir. Ayne’l-yakîn mertebesi ise kâinatı bir kitap gibi okuma derecesine insanı yükseltir ve bunun da binler mertebeleri vardır. Tüm varlıklarda ALLAH’ın isim ve sıfatlarını ve şuunatının tecelliyatını müşahede eder. Kendi içinde binler mertebesi bulunan Hakka’l-yakîn mertebesi ise sahibini pek çok yüksek makamlara yükseltir.
Madem ki ALLAH’ın bekasına inanıyorum, öyle ise benim için artık hiçlik, yokluk, ayrılık düşünülemez. Zira O’nun ilminde bâkiyim. Bu dünya sahifesinden silineceğim diye zerrece müteessir olmam.”O, bu ince hakikatı sadece keşfetmekle kalmıyor, bu mânâyı eşyayı görür gibi hissediyor ve ona garkolmanın safasını ruhunda, kalbinde olanca canlılığıyla yaşıyor. İşte ALLAH’ın bekasına hakkalyakîn iman budur. Bu mânâ, ALLAH’ın diğer sıfatları için de düşünülebilir, güzel ahlâkın bütün şubeleri için de.

Şu nokta gözden ırak tutulmamalı: ALLAH’ın zatı bilinmez. İman ne kadar kâmil olursa olsun ALLAH’ın zatını hakkalyakin olarak bilmek mümkün değildir. Yakinin üç mertebesini, tahkiki imanın mertebeleri, yahut imana ulaştıran delillerin kuvvet dereceleri olarak anlamak gerekir.
Kâtibin varlığına yazının varlığından çok daha kuvvetle inanan her insan, kendi varlığına inanmasının çok üstünde bir iman ile ALLAH’ı bilecek, O’na iman edecektir. Yâni kendi varlığından şüphe etse bile yaratanından etmeyecektir. Bu noktaya gelen mü’min yakîne ermiştir.
Vakit namazlarını sürekli cemaatle, camide eda eden, ALLAH’a yürekten bağlı, çok duru gönüllü bir adam varmış.. Ama evi, nehrin öbür tarafında olduğu için her vakit namazında, salla nehri geçmek epey vaktini alıyormuş.. Bir gün, gittiği camiide bir vaaz dinlemiş.. Hoca diyormuş ki;

“ALLAH’a öyle inanıp öyle dayanacaksın, öyle güveneceksin ki her işin kolaylıkla hallolsun.. BİSMİLLAH de gir suya! Yürü git’..” diye de bir örnek vermiş..

Adamcağız bunu duyunca bir sevinmiş bir sevinmiş ki..

-Oh! Demiş, kurtuldum artık saldan, vakit kayıplarından.. BİSMİLLAH der geçerim karşıya.. Sevincinden içi içine sığmıyormuş.. Aynı zamanda da içinden Hocaya kızmaktaymış, neden şimdiye kadar söylemedi bunu diye..

Dediği gibi de yapmış.. Çıkmış camiiden, gelmiş nehrin kıyısına; BİSMİLLAH demiş…. YÜRÜMÜŞ GEÇMİŞ..

Artık karısı da kendisi de çok mutluymuş bu yüzden..

Bir gün Hanımı demiş ki;

“Yarın o Hocayı al gel, yemeğe! Bak o kadar iyiliği dokundu bize..” Olur, demiş adam..Ertesi gün camiiden çıkınca, Hocayla anlaşmışlar; eve gidecekler..

Hoca; “Bir sal bulalım!” deyince adam şaşırmış ve;

“Ne salı Hocam?..Sen demedin mi BİSMİLLAH de yürü git! Ben o günden beri öyle yapıyorum.. Hadi geçelim..”

Hoca hayretlerde.. Dehşetlerde..

Neden sonra titrek yüreğiyle, melûl mahzun bakmış adama ve;

-Ah!.. demiş..

Keşke benim imanım da,

SENİNKİ GİBİ ACABA SIZ OLSAYDI, YÜRÜR GİDERDİM..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder