Kemal, kelime olarak mükemmellik ve bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak anlamındadır.
Mükemmel ve kusursuz olan bir şey ise sevilmeye layıktır. Öyle ise kemal, sevmek için önemli bir vesile ve sebeptir. Kemalin sevgiye vesile olması menfaat demek değildir.
Hüsün, kelime olarak güzel ve cemal anlamındadır. Güzellik ve cemal, muhabbetin en önemli vesilesidir.
Hüsün, kelime olarak güzel ve cemal anlamındadır. Güzellik ve cemal, muhabbetin en önemli vesilesidir.
İnsan fıtratında güzele karşı şiddetli bir meyil ve alaka vardır. Sevginin en önemli ve güçlü sebebi güzelliktir ki, güzelliğin gerçek memba ve kaynağı ise ALLAH’tır.
İhsan, kelime olarak ikram ve iyilikte bulunmak demektir.
İhsan, kelime olarak ikram ve iyilikte bulunmak demektir.
İnsanlar, iyilikte ve ikramda bulunanlara karşı, fıtri olarak muhabbet ve sevgi beslerler. Bu yüzden insanlar içinde cömert ve iyilik severler, ciddi anlamda sevilir ve sayılırlar. Yani iyilik ve ikramda bulunmak muhabbete vesiledir.
Özetle; mükemmel, güzel ve iyilik sever olmak, muhabbet sebepleri içinde en kuvvetli olanlarıdır. Bunun zıddı olan kusurlu, çirkin ve cimri olmak da nefretin sebebidir.
ALLAH, mutlak olarak kemal, cemal ve muhsin olmasından, sevilmeye ve muhabbet edilmeye en layık olanıdır.
Özetle; mükemmel, güzel ve iyilik sever olmak, muhabbet sebepleri içinde en kuvvetli olanlarıdır. Bunun zıddı olan kusurlu, çirkin ve cimri olmak da nefretin sebebidir.
ALLAH, mutlak olarak kemal, cemal ve muhsin olmasından, sevilmeye ve muhabbet edilmeye en layık olanıdır.
Zira kainattaki bütün ikram, kemal, ve güzellikler, ALLAH’ın cemal, kemal ve ihsanı yanında bir pırıltı bile değildir. Kainattaki bütün güzellikler, kemaller ve iyilikler ALLAH’ın sonsuz Cemal, Kemal ve Muhsin isimlerinin çok perdelerden geçmiş zayıf gölgeleridirler. Öyle ise ALLAH hadsiz bir muhabbete layıktır. Üstelik onun Cemal, Kemal ve İhsanı bitmez ve tükenmez. Ona mazhar olup, onu yansıtan aynalar kırılsa da onlar daimi ve bakidir. Bu yüzden ALLAH’ın sonsuz cemal, kemal ve ihsanına işaret eden levhalar kırılıp fena bulsalar da bizi incitmemesi gerekir. Zira onların memba ve kaynağı ebedi ve baki olan ALLAH’tır.
Menfaat ilişkisinden hasıl olan muhabbet, aslında muhabbet değil, heva ve nefsani bir arzudur.
Menfaat gitti mi, o muhabbet zannedilen arzu da kaybolur.
Ama hakiki muhabbette bu menfaat ve arzu ilişkisi yoktur. Zira gerçek aşık, maşuku için değil menfaatini, gerekirse hayatını bile feda edebilir. Şayet basit bir menfaat yüzünden sevdiğimizi iddia ettiğimiz şahsa kırılıp küsüyor isek, ya da nefret ediyorsak, o sevgi değil, heva ve nefsani bir arzu imiş demektir.
ALLAH bazen bu aşkı test etmek için musibetleri verir. En büyük musibetlerin nebilere ve evliyalara verilmesinde bu ince sır da vardır. Lakin o nebi ve evliyalar maşukları olan ALLAH’tan hiç soğumamışlar. Tam aksine aşklarını perçinleştirmişlerdir. Hazreti Eyüb (as)’ın en sevgili makamı en hasta olduğu makamıdır. Zira ALLAH o makamı övüyor.
Bu asrın sönük fikri, katı kalbi, aşkın müteal(Âlî, büyük) boyutlarını anlamaktan çok uzaktır maalesef.
Aşkın derinliği gitmiş, sathi bir alış verişe dönüşmüş.
Bu aşk değil, menfaatir, heves ve hevadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder