Evet, bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve sâfi lezzet, elbette MARİFETULLAH ve MUHABBETULLAHtadır.
Onlar, onsuz olamaz... Cümlesini açıklar mısınız?
ALLAH’ı tanımayan ve onu sevmeyen, gerçek saadete, gerçek sevince, gerçek nimete, gerçek ve saf lezzete ulaşamaz, demektir. Demek gerçek saadet, sevinç, nimet ve lezzet, ALLAH’ı tanımak ve O'nu sevmek ile mümkündür.
Mesela; kainatın şefkatli ve hikmetli bir ALLAH tarafından tedbir ve terbiye edildiğini düşünmekte büyük bir lezzet ve saadet vardır. Zira bütün aciz ve zayıf yavruların rızıklarını mükemmel bir şekilde ve vakti vaktine temin edilmesini ve onların güzelce terbiye edildiğini bilmek, elbette tesadüf ve tabiat fikrinden daha hoş, daha mantıklı ve daha güzel bir düşüncedir.
Şayet ALLAH yok deyip, bütün her şeyi tesadüfe ve tabiata havale etsen, kalbin ve ruhun sürekli endişe ve karanlık içinde kalır. Zira milyonlarca yavrunun şefkatli bir şekilde terbiye edilmesini ve hikmetli ve güzel bir şekilde rızıklandırılmasını tesadüfe ve tabiata havale etmek ve bundan emin olup telaşlanmamak mümkün görünmüyor.
Halbuki insan, ancak emin olup telaşlanmadığı zaman mesut ve bahtiyar olur.
Ölümün içyüzü ancak marifet ve muhabbet ile çözülür. Ölüm kafir için ebedi bir yok oluş, sonsuz bir hiçlik iken; ALLAH’ı tanıyan ve ibadet ile onu sevdiğini gösteren bir mümin için, ebedi bir alemin kapısı, sonsuz bir saadetin başlangıcıdır. İşte ölümün hakikati ancak marifet ve muhabbet ile çözümlenebiliyor. Küfür ve inkar ise; bir kördüğüm gibidir, insanı karamsarlığa ve dehşete atıyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder