13 Aralık 2012 Perşembe

“Perdeler, hep perdeler./ Her yerde, her yerdeler.”

Nefsi emmarede hayır bulunmadığından daima kişiyi cehenneme sürüklemek ister.
Eğer bu nefis terbiye edilse ve kişi kâinata manayı harfiyle, ALLAH hesabına baksa o zaman her şey onun nazarında hoş ve güzel görünür. Eğer manayı ismiyle ve nefis hesabına kâinattaki varlıkları değerlendirse o zaman dünyayı, kendine zindana çevirmiş olur. Herşeyi mide ve nefsi arzularda arar. İnsan bu dünyanın geçici bir misafirhane olduğunu derkederse,
o zaman kalben bu dünyadaki fani şeylere bağlanmaz.
Nefis, ALLAH’ı bulmada en büyük perdedir. Rivayete göre, ALLAH’la insan arasında zulmanî ve nuranî yetmiş bin perde vardır. Yani, insan ile ALLAH arasında pek çok perdeler vardır.

Bir perde arkasından bakan kimse, eğer o perde şeffaf değilse arkasını göremez. Mesela, tabiat ALLAH’ın tasarrufuna perdedir. Tabiat perdesini aşamayan “Her şeyi tabiat yapıyor” der. Böyle birine göre, yağmuru bulut yağdırır, meyveleri ağaçlar yapar. Fakat tabiat perdesini aşan ve açan birisi, “ALLAH bulutla yağmuru, ağaçla meyveyi gönderiyor” diye itikat eder, tabiatı ALLAH’a perde olmaktan çıkarır. Benzeri bir durum nefis için geçerlidir.
Nefsini aşamayan birisi, ona bir rububiyet verir, nefsini putlaştırır. Kendini kendine yeter görür, üzerinde bir RABB’in tasarrufunu kabul etmek istemez.

Fakat;
“Ben kendime mâlik olamam. Çünkü ben yaratıldım. Birisi bende tasarrufta bulunuyor. Beni yaratan ve vücudumu idare eden zat, beni benden daha iyi biliyor. Ben, kaç tane böbrek taşıdığımı bilmezken, O, hem böbreğimi, hem kalbimi, hem bütün hücrelerimi çalıştırıyor...”
diye düşünür, nefsini HAKKa şeffaf bir ayna haline getirir. Böylece küfürden, şirkten kurtulur..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder