Kur´an ve sünnetten başka hiç bir şeyin korunmadığını söylüyorsunuz. Sünnetin nasıl korunduğunu açıklar mısınız?
"Arkadaşınız MUHAMMED(AS) yanılmadı, sapmadı, aldanmadı. O kendi heva ve hevesiyle konuşmuyor. O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir. Onu kendisine pek güçlü ve kuvvetli, o üstün akıl ve kemal sahibi olan melek Cebrail öğretti." (Necm, 53/ 2-5)
“O” zamirinden maksat, birçok müfessire göre Kur’ân’dır. Hz. PEYGAMBER (a.s.m)’in İslâm tebliği, Kur’ân’ı açıklama niteliği taşıyan sözlerinin ya da sünnetinin hepsi vahiy kaynaklıdır.
"Eğer o RESUL(AS) bizim adımıza birtakım sözler uydursaydı, onu elimizle yakalar, sonra da onun şah damarını keserdik. Sizden kimse de buna mani olamazdı." (Hakka, 69/ 44-47)
Bu ve buna benzer bir çok ayet PEYGAMBER EFENDİMİZİN(asm) her halinde istikamet üzere
sevk ve idare edildiğine işaret ediyor.
Ayrıca peygamberler günah işlemezler. Onlar "İsmet" sıfatına sahiptirler. Ancak, istemeden bazı kusurlar işlemeleri de mümkündür. Şu kadar var ki, böyle bir hata işleyen peygamber, hatasına devam etmez. ALLAH onu derhal uyararak hatadan uzaklaştırır, yanlışını düzeltir.
İsmet sıfatı aslında hiç günaha kabiliyet olmamak anlamında değil, günaha kabilken, ALLAH’ın muhafaza etmesi anlamındadır. Öyle ise peygamberlerin de taban yanılma, hatta günah işleme potansiyeli vardır, lakin ALLAH onları bu raddeye getirmiyor.
"İKİNCİ ESAS: RESUL-İ EKREM ALEYHİSSALATÜ VESSELAM, hem beşerdir, beşeriyet itibarıyla beşer gibi muamele eder; hem resuldür, risalet itibarıyla CENAB-I HAKK'ın tercümanıdır, elçisidir. Risaleti, vahye istinad eder. Vahiy iki kısımdır:""Biri vahy-i sarihîdir ki, RESUL-İ EKREM ALEYHİSSALATÜ VESSELAM onda sırf bir tercümandır, mübelliğdir, müdahalesi yoktur: Kur'ân ve bazı ehâdis-i kudsiye gibi."İkinci kısım, vahy-i zımnîdir. Şu kısmın mücmel ve hülâsası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilâtı ve tasvirâtı RESUL-İ EKREM ALEYHİSSALATÜ VESSELAM aittir. O vahiyden gelen mücmel hadiseyi tafsil ve tasvirde, zât-ı AHMEDİYE ALEYHİSSALATÜ VESSELAM, bazan yine ilhama, ya vahye istinad edip beyan eder, veyahut kendi ferasetiyle beyan eder."
Vahy-i sarih: Manası da lafzı da ALLAH tarafından tespit edilen ve PEYGAMBERİMİZİN (asv) sadece tercüman ve mübelliğ olduğu vahiy çeşididir. Kur’an-ı Kerim tamamı ile bu kapsamdadır.
Hadis-i Kudsi: Manası ALLAH tarafından, lafzı ise PEYGAMBERİMİZ (asv) tarafından ifade edilen hadislere denilir.
Hazreti PEYGAMBER (asv)'in ALLAH TEALA'dan rivayetle ifade buyurduğu hadislere "Kudsi Hadis" denir. Hz. PEYGAMBER(AS)'in istediği ibare ile ifade etmek üzere bazen Cibril (a.s) vasıtasıyla ve bazen de vahiy, ilham ve rüya suretiyle ALLAH TEALA'dan rivâyet ettiği hadistir. Kudsi hadislerin, bir taraftan ilk kaynak olarak ALLAH TEALA'ya izafe edilmesi, diğer taraftan Hz. PEYGAMBER (asv)'in hadisleri arasında ve hadis lafzıyla zikredilmesi, bunların bazı yönlerinden Hz. PEYGAMBER (asv)'in hadislerine benzerliğini ortaya koymaktadır.
Zira Kur'ân-ı Kerim ALLAH kelâmı olup, Hz. PEYGAMBERe (asv) vahyolunmuştur; kudsî hadislerin de ilk kaynağı ALLAH TEALA olduğuna ve Hz. PEYGAMBER (asv) tarafından ondan rivayet edildiğine göre, bunlar da vahiydir. Binaenaleyh, vahiy olmak bakımından Kur'ân-ı Kerim'le hadis-i kudsî arasında herhangi bir fark mevcut değildir. Bununla beraber Kudsî hadisler Kur'an'dan sayılmazlar; "her ikisinin de kendilerine has özellikleri vardır ve bu özellikler ikisinin aynı şey olmalarına engel teşkil ederler."
bütün hadis ve ondan tevellüt eden sünnetler ALLAH’ın denetimi ve muhafazası altında olmasından dolayı sağlam ve mevsuktur, hata ve kusurdan münezzehtir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder