21 Aralık 2012 Cuma

"Kalbin gözbebeğinde aks-i nurunu yerleştirmek..."

Nasıl görme olayı,
gözün merkezi olan gözbebeğinde gerçekleşiyor ise, marifet ve muhabbetin de gerçekleştiği yer ve mahal; kalbin içi ve merkezidir. Yalnız görme işi iradesiz bir şekilde gerçekleşirken, kalbin merkezine ve içine marifet ve muhabbetin yerleşmesi; insanın irade ve kabulüne bırakılmıştır.
Yani insan iman ve taat ile ALLAH'a kul olmadan, kalbin gözbebeğine marifet ve muhabbet yerleşemiyor.

Kainat,
ALLAH’ın isim ve sıfatlarına dev bir aynadır, bu aynada ALLAH’ın isim ve sıfatları azamet ve haşmet ile tecelli eder.

İnsan ise dev ayna olan kainatın küçültülmüş bir modeli, bir özeti gibidir. ALLAH’ın bütün isim ve sıfatları, bu küçültülmüş model ve aynada daha okunaklı ve daha kuşatılabilir bir mahiyettedir.

Kalp ise; insanın kainata nispeti gibi, insan mahiyetinin küçültülmüş bir misali ve modeli hükmündedir. Yani kalp öyle acaip küçültülmüş bir genişlik ki; kainat ve insanda tecelli eden bütün isim ve sıfatlar, kalpte de tecelli ediyor. İşte bu tecellinin kalpte faal ve parlak olabilmesi iman ve ibadete bakıyor. Kalbin gözbebeğinde ALLAH’ın nurunun aksetmesi bu şekilde oluyor.
"Ben göklere ve yere sığmam, fakat mü'min kulumun kalbine sığarım."
hadis-i kudsisi, bu manaya işaret eden veciz bir ifadedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder