Kainatın yaratılmasındaki en büyük gaye ve maksat, ALLAH’ı tanımak ve bu tanımanın neticesinde iman etmek ve imanın neticesinde de ibadet ile onu razı etmektir.
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (Zariyat, 51/56)
ALLAH’a olan marifet ve muhabbet ise ibadetin esası, merkezi ve özüdür. Yani insanın kainata gönderilme gerekçesi ve amacı ALLAH’ı isim ve sıfatları ile tanımak ve sevmektir. İbadet bu iki vazifenin kalıbı ve formüldür.
Hal böyle olunca, marifet ve muhabbet insanın en temel iki vazifesi olup, bunun kazancı rızay-ı İlahi ve onun neticesinde saadet-i ebediyedir. Kim ALLAH’ın rızanı kazanıp saadet-i ebediyeye mazhar olmak istiyor ise, marifete ve onun neticesindeki muhabbete sarılmalıdır.
ALLAH insanın fıtratına, tarlaya tohumun ekilmesi gibi bir çok kabiliyet ve istidatları ekmiştir.
Ta ki bu kabiliyetler ilim ve ibadet vasıtası ile inkişaf ederek gelişip büyüsün ve ALLAH’ın isim ve sıfatlarına güzel bir takvim ve parlak bir ayna olsun. ALLAH insanın fıtratına ekilen bu kabiliyetlerin inkişaf etmesini de ilme bağlamıştır. İnsan ilimde terakki ettikçe, mahiyetinde gizli ve açılmayı bekleyen şeyler de beraberinde terakki edip izhar ve ilan oluyor.
Mesela maddi ilimler noktasından, tıp ilminin inkişaf etmesi ile insanın bedenindeki o harika sanatlar ve incelikler açığa çıkıp sanatkarı olan ALLAH’ı takdis ve tazim ediyor. İnsan bu tıp ilminin çıkardığı harika sanatları iman ve marifet iksiri ile gözlemlerse,
o zaman tıp ilmi bir cihetle hakiki ve maksut bir ilme dönüşüyor ve ALLAH’ın şafi ismi başta olmak üzere bir çok ismine güzel bir takvim ve ayna oluyor. Tıp ilminin esası ve hakikati ALLAH’ın isimleridir. Lakin bu hakikat ve esas ancak iman ve marifet gözlüğü ile görülebilir.
Bütün maddi ve manevi ilimlerin hepsi ALLAH’ın bir ismine veya bir çok isimlerine açılan pencereler hükmündedir. Bu ilimlerin iksiri ve motoru da iman ve marifettir.
Yani Kur’an’ın ders verdiği şekilde o ilimlere bakıp, o ilimleri doğru ve hidayet süzgeci ile süzebilmektir. Yoksa felsefi bir bakışla o maddi ve manevi ilimlerin altında duran ALLAH’ın isimleri görülmez, gizlenir. Böylece ilimlerin esası ve hakikati olan iman ve marifet insan mahiyetinde ne görünür ne de inkişaf eder.
Özet olarak, kainatın bütün maksat ve vasıtaları hep iman ve marifete yönelmiş, ona bakıyor. Her şey imanın ve marifetin anlaşılması ve yaşanması için tasarlanmış. Öyle ise ilimlerin ilmi ve bu ilimlerin gerçek gayesi iman ve marifettir.
İman ve marifeti bilmeyen birisi bütün kevni ilimleri bilse de esassız ve hakikatsizdir ve cehaletten kurtulamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder