Kainat ve içindeki her şey ALLAH’ın varlığına ve birliğine işaret eden birer delil birer ayettirler. Dağlar, denizler, ovalar, bitki ve hayvanlar, yıldızlar ve galaksiler hepsi ALLAH’ın birer sanatı olması noktasından birer ayet birer delillerdirler.
Lakin bu ayetleri insan kendi soyut aklı ile görüp okuyamıyor.
İnsanlık tekvini ayetlerin işaret ettiği hakiki tevhidi mücerret akılları ile keşfedemiyorlar. Bu tekvini ayetleri okuyup anlamak için başka ayetlere ihtiyaç duyuyorlar ki, bu ayetler vahiyler ve onlardan mülhem olan tefekkür sistemleridir.
Evet Kur’an ayetleri kainat ayetlerini açan anahtar ayetlerdir.
İnsan bu anahtar ayetler olmadan kitab-ı kainat okunamıyor.
Yıldız böceği küçük ışıkçığına itimat edip güneşin ışığına meydan okuduğu için zifiri karanlığa mahkum olmuş. Bunun gibi, filozoflar da vahiy güneşine teslim olmayıp, kendi kafa fenerlerine itimat ettikleri için, kainat karanlığı içinde taklidi bir imanı zor elde etmişler.
İbn-i Sina’nın
"Haşirde bahsinde akıl ile gitmek imkansız, ama iman ile teslim oluruz."
sözü, salt aklın olayları anlamakta ne kadar aciz ve ihatasız olduğunu gösterir.
Ama aklı vahyin teslimiyetine ve terbiyesine verdiğin zaman, şu kainatın en ince ve en müşkül meselelerini açan bir anahtar hükmüne gelir.
İnsan kainatın ali ve yüksek bir mütefekkir nazırı olur.
Yani vahiyden uzak ve vahyin terbiyesine girmeyen salt ve soyut akıl ALLAH’ı kamil manada bilemez ve tahkiki bir marifete yetişemez. Bu sebeple akıl vahyin tedbir ve terbiyesine girip onun dairesinde işlemesi gerekir, yoksa şirk ve küfür bataklığında kaybolur gider. Tarihte sayısız dahi derecesinde filozoflar salt akılları ile kainatta boğulup küfür ve şirk çukurundan kurtulamamışlar. Öyle ise kainat ayetlerini Kur’an ayetleri ile okumak iktiza ediyor.
Kur'an ALLAHın sonsuz ilminden süzülüp gelen bir kitap olduğu için, kainatta tecelli olarak görünen tevhit ve hakikatlerin bütün aksam ve inceliklerini eksiksiz ve uyumlu bir şekilde akla gösteriyor. Beşerin mahsulü olan fikri akımlar ve bozulmuş batıl dinler ise, kainatı ve kainatta görünen hakikatleri tamamı ile ihata edemiyorlar. Ancak kainatta tecelli eden hakikatlerin bazı ip uçlarını ya da kırıntılarını keşfedebiliyorlar.
Kur’an gibi, hakikatlerin bütününü görüp izah edemiyorlar.
İslam Kur’an’dır, dolayısı ile İlahi ve safi bir dindir. Bu yüzden her insan doğruları ve hakikatleri bulma noktasından İslam’a muhtaçtır. Yoksa soyut akıl ve batıl inançlar insanı doğruya ve hakikate ulaştırmaz, aksine çıkmaz sokaklara mahkum eder. Ekser insanların ahvali buna şahittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder