12 Kasım 2012 Pazartesi

Bir gözlük

Bir gözlük düşünelim.
Bu gözlüğü taktığımız zaman sayfadaki belirsiz ve dağınık yazılar belirgin ve derli toplu bir hale geliyor. Yani okunabilir bir hal alıyor. Gözlüğü çıkardığımız zaman, sayfadaki yazılar dağıldığı için okumak mümkün olmuyor. Halbuki sayfada öyle eşsiz bir bilgi ve şifre var ki, onu okuduğumuz ve öğrendiğimiz zaman esaslı bir servet kazancağız. İşte bu gözlük servete vesile olmasından dolayı o servet kadar kıymetli ve esaslı bir gözlük oluyor.
Her şey o gözlüğü takıp takmamakla ilgili oluyor.
İşte o gözlük vahdet ve tevhit gözlüğüdür. O sayfa şu kainattır. Sayfanın üstündeki dağınık ve belirsiz yazılar ise ALLAH’ın isim ve sıfatlarının kainat sayfası üstündeki tecellileri ve akisleridir. Servet ise tevhidi bakışın neticesi olan cennet hayatıdır. Yazıların gözlüksüz okunamaması ise insanın tevhit nazarı olmadan, yani Kur’an'sız, soyut aklı ile kainat sayfasındaki rububiyeti ve uluhuyeti görememesine kinayedir.
Aklı vahye tercih eden felsefenin içler acısı durumu bu meseleyi ispat etmeye kafidir.
Evet, vahdet ve tevhit nazarı bir anahtar gibi bütün kainatın sırlarını ve manalarını açıyor. Kainatta çıplak akıl ile görülmesi mümkün olmayan incelikleri ve nurları akla gösterip ispat ediyor. Gözünde vahdet gözlüğü olmayan birisi, kainatın umumunda görünen cemal ve kemali asıl kaynağı olan sonsuz cemal ve kemale irca edip götüremiyor. Ve sonunda o cemal ve kemalleri sebeplere dağıtarak anlamsız ve çirkin bir tablo sergiliyor.
Ve kainat onun nazarında dağılıp belirsiz hale geliyor.
Vahdet gözlüğü ise
kainattaki dağınık cemal ve kemalleri toplayıp, ALLAH’ın sonsuz cemal ve kemaline bir mirsad bir kıyas bir mizan yaparak, insanın nazarını ve teveccühünü ALLAH’a çeviriyor.
Kainatın sırlarını çözmek ve anlamak için gözümüze on numara bir vahdet gözlüğü takmak lazım. Yoksa kainat sayfası, nazarımızda dağıldıkça dağılır ve hiçbir yazıyı okuyamaz hale geliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder