ALLAH’ın teklif ve sorumlu kılması iki şekildedir;
Biri akıl ve iradeye bakar ki en ağır ve devamlı olan kısım bu kısımdır. Burada mesul olunan şeriat emir ve yasaklar manzumesi olan Kur’an şeriatıdır.
Mesul olanlar ise sadece rüşt sahibi insanlar ve cinlerdir.
İkinci kısım ise fıtri sorumluluklardır. Yani ALLAH kainata fıtri bir kanun koymuştur. Bu şeriatın teklif dairesine ilkel irade ve his sahibi hayvanatta giriyor. Bir hayvan ya da rüşt sahibi olmayan bir çocukta bu fıtri kanundan mesuldür.
Ama ceza hususunda fıtri kanunlara uymamanın cezası fani ve anidir.
Fıtrî kanunlara göre meselâ, dağdaki etobur hayvanların, canlı hayvanları parçalayıp yemeleri haramdır. Yerlerse cezaları gecikmez, derhal verilir. Burada kendisinden hüküm verilen fıtrî kanunlar, insan aklına tabi değil, ALLAH'a ait düsturlarını ihtiva ediyor. Kalp, his ve istidatlar ise fıtrî kanunlara tâbidirler. Bu bakımdan kalp, his ve istidatlardan beslenen davranışlar,fıtrî kanunların düsturlarına göre karşılık bulur, cezalandırılır.
Meselâ bir çocuk, eline aldığı bir kuşu veya bir sineği öldürse, fıtrî kanun düsturlarından şefkat hissine muhalefet ettiğinden ceza olarak düşüp başının kırılması hak olur. Bu musîbet o muhalefete cezadır. Veya bir dişi kaplan, öz evlâtlarına karşı beslediği şiddetli şefkat ve himaye hissini nazara almayarak, zavallı bir ceylanın yavrucuğunu parçalayıp yavrularına rızık yaparsa, kendisi de bir avcı tarafından öldürülmeyi hak eder.
Fıtrî kanunlara göre meselâ, dağdaki etobur hayvanların, canlı hayvanları parçalayıp yemeleri haramdır. Yerlerse cezaları gecikmez, derhal verilir. Burada kendisinden hüküm verilen fıtrî kanunlar, insan aklına tabi değil, ALLAH'a ait düsturlarını ihtiva ediyor. Kalp, his ve istidatlar ise fıtrî kanunlara tâbidirler. Bu bakımdan kalp, his ve istidatlardan beslenen davranışlar,fıtrî kanunların düsturlarına göre karşılık bulur, cezalandırılır.
Meselâ bir çocuk, eline aldığı bir kuşu veya bir sineği öldürse, fıtrî kanun düsturlarından şefkat hissine muhalefet ettiğinden ceza olarak düşüp başının kırılması hak olur. Bu musîbet o muhalefete cezadır. Veya bir dişi kaplan, öz evlâtlarına karşı beslediği şiddetli şefkat ve himaye hissini nazara almayarak, zavallı bir ceylanın yavrucuğunu parçalayıp yavrularına rızık yaparsa, kendisi de bir avcı tarafından öldürülmeyi hak eder.
Şefkat ve himaye hissine muhalif davrandığı için aynı musîbete maruz kalır.
(Kaplan gibi hayvanların helâl rızkları, ölü hayvanlardır. Sağ hayvanları öldürüp rızk yapmak, şeriat-ı fıtriyece haramdır.)
Hayvanlara göre haram helâl ölçülerini kâinat kitabı, yani ALLAH’ın kâinata koyduğu kanunlar belirliyor. ALLAH hayvanları şefkat ve merhamet hisleriyle birlikte yaratmıştır. Bir hayvan ne kadar da yırtıcı olsa, ruhuna konulmuş merhamet hissiyle canlı hayvanlara zarar vermemekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğü ona ALLAH’ın RAHMAN ve RAHİM isimleri fıtrî olarak yüklemiştir. Et yiyici hayvanlar bu bakımdan ölmüş hayvanları sevk-i İlâhî ile derhal hissederler, bulup yerler; fakat ölmemiş hayvanlara saldırmazlar. Yüreklerindeki merhamet hissi buna engel olur.
Eğer yırtıcı hayvanlar ölmemiş hayvanlara arsızca, merhametsizce, aç gözlü biçimde saldırıp öldürüp yerlerse, fıtratlarına konulmuş rahmet ve şefkat kanunlarına muhalif hareket etmiş olurlar ve rahmet ve şefkat kanunları hükümlerine göre ceza alırlar.
Yani “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” hükmü gereği bir avcının silâhına merhametsizce hedef olurlar. (Avcı, eğer haksız ve gerekçesiz biçimde öldürmüşse, o da bunun hesabını dünyada veya mahşerde verir. O da ayrıdır.)
Hayvanların cüz’î iradeleri insanlar kadar gelişmiş olmasa da, vardır.
Hayvanların cüz’î iradeleri insanlar kadar gelişmiş olmasa da, vardır.
İçlerindeki sevk-i İlâhîye kanaat etmeyip, aç gözlülük, hırsla ve merhametsizce hareket ederlerse, ceza görmeyi hak ederler.
Burada dikkatimizden kaçmayan bir diğer husus da, hayvanların mahşerde kendi his ve istidatları çerçevesinde muhakeme edileceği hususudur. Buna göre:
1- Mahşerde ALLAH’ın huzurunda toplanan sınıflar içinde her türlü hayvanât da vardır. Nitekim bu husus âyetle de sabittir: “Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer ümmetten başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi RABBlerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.”
2- Mahşerde hayvanlar için de sorgu suâl olacaktır. “Boynuzsuz olan hayvanın kısası kıyamette boynuzludan alınır” hadis-i şerifinden hareketle, hayvanların cesetleri fena bulsa da, ruhları bâkî olduğundan, bâkî ruhlarına münasip biçimde kendileri için hesap, ceza ve mükâfatın söz konusudur.
1- Mahşerde ALLAH’ın huzurunda toplanan sınıflar içinde her türlü hayvanât da vardır. Nitekim bu husus âyetle de sabittir: “Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer ümmetten başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi RABBlerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.”
2- Mahşerde hayvanlar için de sorgu suâl olacaktır. “Boynuzsuz olan hayvanın kısası kıyamette boynuzludan alınır” hadis-i şerifinden hareketle, hayvanların cesetleri fena bulsa da, ruhları bâkî olduğundan, bâkî ruhlarına münasip biçimde kendileri için hesap, ceza ve mükâfatın söz konusudur.