21 Eylül 2012 Cuma

nur

Nasılki;
Güneş esasen cismânî bir varlık olduğu halde, nûru bütün dünyayı kuşatmaktadır.
Tek başına sınırlı bir bölgede bulunuyor iken,ışığı ve parlak eşya vasıtasıyla kanatları
tüm dünyayı yutmaktadır.
Öylede ne küçük şeyler, ne de kulun fiilleri
hiçbir şekilde
CENAB-I HAKKın tasarrufu dışında düşünülemez.
ALLAH’ın tüm sıfatları tüm kâinâtı kuşatmış,
ALLAH’ın varlıklara dayalı ilgi bölünmesi ve bilgi eksikliği imkânsız dır.
Hakikatte ALLAH’ın isim ve sıfatlarında hiçbir mertebe ve makam da yoktur.
Onun Zatı nasıl ki, besatet(Düzgünlük. Sadelik. Düzlük) ile vasıflanmış,
yani mürekkep ve mertebe manasından münezzeh ve mukaddes ise,
sıfat ve isimleri de aynı şekilde bileşen(Karışımı oluşturan maddelerden her biri) olmaktan ve mertebeden münezzeh ve mukaddestir.
Mertebe,
insan zihninde oluşan idrak safhalarından ibarettir.
Yani bir nevi, insanın zihni kurgu ve aşamalarından ibarettir. İşte insan bazen o mertebelerin en altlarında gezinirken, daha kamil idrak mertebelere ulaşamıyor.
Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne,
"İsteyerek veya istemeyerek gelin" dedi.
İkisi de, "İsteyerek geldik" dediler.
Fussilet Sûresi, 41:11.
Ayet de bu idrak mertebelere çıkmayı emrediyor.
CENAB-I HAK'ın sıfat ve isimlerinde mümkün ve mutasavver(İlerde yapılması düşünülmüş) çok mertebeler ve anlayış dereceleri mevcuttur. Bu mümkün ve düşünülmüş mertebeler içinde ALLAH en yüksek derecede ve mükemmelliktedir.
ALLAH’ın isim ve sıfatlarındaki tüm mertebeler itibari ve farazidir.
Yani kıyasla anlaşılan mertebelerdir.
Mesela ateşin sabit bir mertebesi varken, soğuk gibi bir farazi hat onu çok mertebelere böldü ve dereceler verdi. Halbuki ateş yine aynı ateştir.
Keza askeri rütbelerde alt rütbeler olmasa, sadece mareşal rütbesi kalsa, o zaman asker onun kıymetini takdir edemeyecek ve anlayamayacaktı. Ama alt rütbeler olunca, kıyas yolu ile onu takdir etmeye başlıyor.
İnsan mutlak kemalde ve ezeli olan sıfatları idrak ve anlamak noktasında farazi hatlara ve mertebelere muhtaçtır. Bunun için ALLAH insanın mahiyetine farazi ve itibari hatlar koymuştur. Ta ki kıyas ile isim ve sıfatların manası anlaşılsın.
Bu kıyasları yaparken de mertebe ve dereceler ortaya çıkıyor.
İşte "ALLAH daha güzeldir, daha şefkatlidir" denilirken, CENAB-I HAK şu anladığımız ve kıyasladığımız bütün mertebe ve derecelerin fevkindedir denilmek isteniyor.
"Hâlıkıyet mertebeleri"
insanın yaratma sıfatını idrak ve anlama dereceleri demektir. ALLAH yaratma noktasında mutlak kemaldedir. Bir altı ve üstü diye bir şey yok ki ona insin çıksın. Burada inen çıkan bizim sınırlı idrak ve anlayışımızdır. Bir insan mutlak kemalde olan bir sıfatı ihata ile tam idrak edemez, onu tam olarak idrak ve ihata etmek ALLAH’a mahsustur.
"yaratanların en güzeli"
anladığımız yaratma güzelliğinin üstünde bir yaratma güzelliğine sahibim demektir.
Yoksa, -haşa- başka bir yaratan var da, ben ondan daha iyi yaratırım anlamında değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder