Bu asrın ideolojileri ve insanları, hayatın şartlarını öyle ağırlaştırdılar ki,
dünyayı elde etmek, insanlar için artık en temel vazife haline geldi.
İnsan için zaruri olmayan şeyleri, zaruri durumuna getirdiler ve insanın bütün enerji ve gayretini dünyaya sarf ettirdiler.
İnsan için, dünyanın en adi ve basit bir meselesi, dinin en büyük meselesine tercih edilir bir vaziyete geldi. Hatta ehli diyanet ve takva zatlar bile, dini, dünyayı elde etmek için bir araç haline getirdiler. Umumi dünya sevgisi ve gayreti dindar insanlara da bulaştı, onları da dünyanın derin derelerine yuvarladı.
Dünyaya olan bu revaç ve rağbet, ebedi hayatın kazanılması önünde bir engel, bir set oldu. Dini, insan gündeminde üçüncü ve dördüncü plana düşürdü.
Felsefi tabiri ile, insanlık sekülarize(dinden bağımsızlaşma ) oldu, dünyevileşti.
İnsanlık ahireti tamamen ya unuttu ya da gereken değeri vermedi.
ALLAH insanı kulluk ve ibadet etmek için dünyaya göndermiştir.
Bu yüzden insanın fıtrat ve mahiyetini de ibadet ve kulluğa göre donatmıştır.
Yoksa hayvan gibi yutmak ve çabalamak için insanı dünyaya göndermiş değildir.
İnsan, iman ve ibadeti terk edip, hayvan gibi dünyanın adi ve süfli zevk ve lezzetlerinin peşine takılır ise, mahlukatın en alçağı en rezili olur. Yok iman ve kulluğa riayet ederse, o zaman mahlukatın en üstünü ve en şereflisi konumuna çıkar.
Zira insanı ALLAH bu kıvamda yaratmıştır.
İnsanın önünde iki seçenek var;
ya kul olup kainata sultan olur,
ya da iman ve ibadeti terk edip mahlukatın en aşağı ve en rezili olur.
İnsanın bu dünyaya zevk ve lezzet peşinde koşmak için gönderilmediğine en güzel şahit, insan ile hayvan arasındaki farktır.
İnsanın donanımına ve mahiyetine bakıldığında, dünyanın zevk ve lezzetlerine uygun olarak tasarlanmadığı anlaşılır.
Ama hayvanın tasarımı sadece dünyaya bakıyor.
Hayvanda akıl olmadığı için geçmiş ve gelecek onun nazarında yoktur,
ama insandaki akıl hem geçmiş ile hem de gelecek ile ilişkilidir. Bu yüzden insan ALLAH’ı inkar edip tamamen zevk ve lezzete odaklansa, ölüm ve zeval ona huzur vermez, onu taciz eder. Ama hayvanda taciz edilecek bir akıl olmadığı için tam lezzet alır.
Bundandır ki, insanın hakiki lezzeti alıp hayvandan daha yüksek bir makama çıkması ancak iman ve ibadet ile mümkündür. O zaman ölüm ve zeval insana ıstırap veren bir hiçlik ve yokluk değil, ebedi saadetin bir başlangıcı bir girizgahı hükmüne gelir.
İnsan iman sayesinde lezzetlerin ve makamların en üstüne çıkar. İman insan üzerinde baskı kuran bütün hadisatın tazyikatını kaldırır. İman her şeyin iç yüzünü ve hakikatini izah ve beyan ettiği için, insan karanlık ve sıkıntılardan da kurtulmuş olur ve hakiki huzuru elde eder.
Özet olarak,
hakiki insan olmak ancak iman ve ibadet ile mümkündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder