20 Eylül 2012 Perşembe

İftihar Kaynağı

İnsanlar için övünç kaynağı olarak nitelenen özellik
ve bu özellikleri üzerinde taşıyan seçkin insanlar çok önemlidir
Çünkü her insan için yüksek mevkilere, derecelere ve üstün vasıflara ulaşmak
nasip olmayabilir.
İnsanlar, çok değer verdikleri, imrenerek baktıkları,
onun her hareket ve davranışını büyük bir dikkat ve itinayla takip ettikleri örneklere bağlanmak, onun gibi olmak, onun gibi davranmak, onun gibi konuşmak, hattâ onun gibi nefes almak ihtiyacını hissederler. Bazen bu ihtiyaç öylesine güçlenir ki, kendisi olmaktan çıkıp övünç ve şeref kaynağı olarak görülen kişiyle adeta bütünleşir.
Âdeta onda fani olur.
Aslında bu tavırda, insanların kendi kendilerini yüceltme çabası ve gayesi de vardır.
Müsbet veya menfî yönleriyle ortaya çıkan bu meyil ve eğilimin aslında tamamen dışlanmaması gerekir. Çünkü her insan eksik ve noksan vasıflarla yaratıldığına, kendisine kulluk görevi verildiğine, bu dünya hayatı boyunca imtihana tabi tutulduğuna göre, övünç ve şeref kaynağı olan bir insana bağlanması, onunla özdeşleşmesi gerekecektir.
Sahte ve yanlış örneklere bağlanmak, his ve hevesleri uğruna yanlış ufuklara yelken açmak yerine, en doğruyu, en güvenli olanı, en makbul olanı, en çok sevileni ve en yüce olanı seçmek, ona tabi olmak, onun gibi olmak, onun gibi yaşamak, bütün bunların ardından da o en şerefliye tabi olmakla şereflenmek insan olmanın, kul olmanın en büyük hedefi olmalıdır. Zaten insanlar bunun için yaratılmış, bu netice için var edilmiş, dünya imtihanını “şerefli” bir şekilde tamamlamak için var edilmiştir.
Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) Kur’an’dan sonra en büyük mucizesi kendi zâtıdır.
Yani, onda toplanmış, biraraya gelmiş yüksek ve eşsiz ahlâkıdır. Öyle ki, dost ve düşman herkesin ittifakıyle sahip olduğu her bir haslette en yüksek mertebe ve seviyede bulunur. Mesela, kahramanlığı ve cesaretiyle meşhur olan Hazret-i Ali (r.a.), çeşitli vesilelerle şu ifadeleri tekrar tekrar söylemiştir:
“Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk (sığınıyorduk).”
Bu örnekte olduğu gibi, Resulüllah (a.s.m.) bütün ahlâk-ı hamîdede, bütün güzel ve üstün ahlâkî meziyetlerde en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye sahiptir.
Böyle bir Peygamber’e ümmet olma şerefi dünyalarla değişilmeyecek bir değere ve dereceye sahiptir. Böyle bir şerefe nail olabilmek ve taşıyabilmenin yolu da ona hakkıyla itaat etmekten geçer. Hakkıyla itaat etmek de, ona hayatın her alanında tabi olmak, en küçük ve cüz’i davranışlarında dahi taklid etmekten geçer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder