Hayatın sebepler eli ile oluşturulduğu doğru,
hayatı sebeplerin oluşturduğu fikri yanlış.
Kainattaki bütün sebepler bir araya gelse, en basit bir hayatı dahi oluşturamaz.
Zira bütün sebepler kör, sağır ve şuursuzdur. Hayat ise gayet ilimli, şuurlu ve mükemmel bir eser ve sanattır. Kör, sağır ve şuursuz sebeplerin böyle mükemmel ve şuurlu bir sanat eserini icra etmesi kabil değildir.
Yoksa,
ALLAH’ın sebepler eli ile hayatı yaratmasını kimse inkar etmiyor. Bir hayatın oluşması esnasında bulunan bütün sebepler kabulümüzdür, lakin bu sebepleri sevk ve idare eden İlahi iradeyi tesadüfe veya sebeplere havale etmek kabulümüz değildir.
Bir varlığın veya hayatın ortaya çıkmasında kullanılan vesileleri Kur'an nazara veriyor zaten, bunları inkar edemeyiz. İnkar edilen husus; bu hassas ve mükemmel oluşum sürecinin tesadüfe ve sebeplere havale edilmesidir.
O protein ve elementleri yaratıp, hayatın oluşumunda kullanan kimyager ALLAH’tır.
Hayatın teşekkülü için kainat çarklarının bir fabrika gibi işlemesi ve çalışması gerekiyor. Bu da hayatın ne kadar mükemmel bir sanat ve ne kadar dağınık sebeplerden sonra hasıl ve cem olan bir eser olduğunu gösterir.
Ayrıca hayat üzerinde bir tevhit mührü var.
Yani hayatı icat etmek için hayata gerekli bütün sebepleri de icat etmek ve elinde bulundurmak gerekir, yoksa icat edilmesi kabil değildir.
Mesela, bir havuçun oluşması için hava lazım, güneş lazım, toprak lazım, su lazımdır. Bu dört unsur ise bütün kainatı kuşatmış unsurlardır.
Demek havuçun vücut bulup hayatlanması için bütün unsurların istihdam olup, havuç etrafında hizmet etmesi gerekiyor.
Buradan da şu sonuç çıkar ki, havuçu yapacak zatın bütün kainata ve unsurlara hem sahip olması hem de hükmünün geçmesi gerekir.
Diğer yandan bütün bunları yapanın bir tek Zatın olması gerekir.
Zira kainatın bir kısmı başka bir ilah ve zatın olsa, havuçun oluşmasında ve vücuda çıkmasında hizmet ettirmez, ikilik ve fesat çıkar. Halbuki havuçun teşekkülünde kainat ve unsurlar mükemmel bir ahenk ve mizan ile hareket ve hizmet ediyorlar
. Demek havuçtaki hayat ile kainat arasında sanat ve mükemmellik noktasından
hiçbir fark yoktur.
Hayat,
kainattaki birlik ve tevhidin; yani ahenk ve uyum içinde çalışmanın
bir neticesi, bir yavrusu, bir cilvesidir.
Nasıl tarla kimin ise tarladan kalkan mahsul de onun oluyorsa; aynı şekilde kainat ve unsurlar kimin ise, bunlardan süzülüp gelen hayat da o zatın eseri ve sanatı olabilir.
Hayat nasıl kainatın birlik ve uyumundan ortaya çıkıyor ise, müntehası, neticesi de tevhit ve vahdete gidiyor ve ustanın, sanatkarın bir ve yekta olduğuna şahitlik ediyor demektir.
Böyle mükemmel bir hayatın adi ve şuursuz sebeplere havale edilmesi gerçekten imkansız olup, hurafeden başka bir şey değildir.
Hayat ancak bütün kainatı kudret avucunda tutan bir Zatın eseri olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder