"Ey nefis! Seni tutup düşmekten muhafaza eden Zât-ı Kayyûma dayan. Senin mevcudiyetinden dokuz yüz doksan dokuz parça Onun uhde(Mes'uliyet, sorumluluk)sindedir.Senin elinde yalnız bir parça kalır.En iyisi o parçayı da Onun hazinesine at ki rahat olasın."
Hayır, çok şart ve sebeplerin bir araya gelmesi ile oluşan ve vücut bulabilmesi için kudret ve ilim gibi sıfatlara muhtaç olan bir hadisedir.
İnsan bu şartları ve sebepleri hazırlayacak kudret ve ilme sahip olmadığı için, hayırda eli kısadır. İnsanın elinden sadece dua, iman, şuur ve niyet gelir.
İnsan diğer vücudi şartları tahakkuk ettirecek bir mahiyete sahip olmadığı için, hayra icat noktasında sahip olmakta aciz ve zayıftır.
Özet olarak insanın, bir hayra sahip olabilmesi ancak, o hayrın varlık sahasına çıkması için, gerekli bütün sebep ve gerekçeleri hazırlaması ve onu varlık sahasına çıkaracak sonsuz kudret, ilim ve iradeye sahip olması ile mümkündür. İnsan, bu haysiyetlere sahip olmadığına ve olamayacağına göre, yaratma noktasından, hayra sahip olması imkansızdır.
Özet olarak insanın, bir hayra sahip olabilmesi ancak, o hayrın varlık sahasına çıkması için, gerekli bütün sebep ve gerekçeleri hazırlaması ve onu varlık sahasına çıkaracak sonsuz kudret, ilim ve iradeye sahip olması ile mümkündür. İnsan, bu haysiyetlere sahip olmadığına ve olamayacağına göre, yaratma noktasından, hayra sahip olması imkansızdır.
Ama dua ve talep ile o hayrın sevabını alabilir.
Ama şer ve günahlarda ise durum tersinedir, burada yüzde doksan dokuz hisse insana aittir.
Ama şer ve günahlarda ise durum tersinedir, burada yüzde doksan dokuz hisse insana aittir.
Zira şer ve günahlar vücut gibi çok şartların bir araya gelmesi ile olan bir şey değildir. Bir tek vazifesizlik ve dokunmak ile şerler oluşur ve müteselsil(Zincirleme) olarak yıkıp gider.
Bir binanın altına konulan dinamitin ateşlenmesi gibi, bir kibrit yakmak ile koca bina çöker gider. O zaman insanın elindeki zayıf ve nispi olan irade, şerde tam bir fail gibi tahribat yapabilir.
Zira şer ademi, hayır ise vücudidir.
Zira şer ademi, hayır ise vücudidir.
Bu yüzden insan şerde ve günahta etken, hayır ve iyilikte ise edilgendir.
Öyle ise hayırda iradeyi tamamen ALLAH’a havale etmek gerekirken,
şerde ise mesuliyet tamamen insana aittir.
“Ey nefis! Seni tutup düşmekten muhafaza eden Zât-ı Kayyûma dayan. Senin mevcudiyetinden dokuz yüz doksan dokuz parça Onun uhdesindedir. Senin elinde yalnız bir parça kalır. En iyisi o parçayı da Onun hazinesine at ki rahat olasın.”
ifadesinde kastedilen nokta hayır cihetidir. Yoksa şer ve mesuliyet noktası kastedilmiyor.
İnsanın hayır ve iyilik noktasındaki cüzi ve basit hissesinden vazgeçip, onu da ALLAH’a havale etmesi kulluğun özü ve cevheridir.
İnsanın hayır ve iyilik noktasındaki cüzi ve basit hissesinden vazgeçip, onu da ALLAH’a havale etmesi kulluğun özü ve cevheridir.
ALLAH bu cüzi hisse noktasında insanı imtihan ediyor.
Yani
"kulum bu hissesini terk edip bana boyun eğebilecek
ve tam bir teslim ve tevekkül vaziyetine girebilecek mi"
diye bizi imtihan ediyor.
Bizim de bu cüzi hissemizi ona feda etmemiz, varlık gayemiz ve imtihan vasıtamızdır. Şayet bu basit ve cüzi hissemize dayanıp bütününe sahiplenme davasına saparsak, o zaman imtihanı kaybetmiş oluruz. Yani bu cüzi hisse öyle bir mahiyette ki, durduğu yerde durmuyor ya tevazu ile mahvolacak, ya da kibir ve enaniyet ile kuvvet bulup insanı yutacak bir kıvamdadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder