Ruh, zaman ve mekan kaydından mücerrettir, ceset ise zaman ve mekan ile mukayyettir. Ruh, bir anda binlerce işi tedbir ve tedvin edecek bir haysiyettedir, ceset ise aynı anda iki işi yapamaz. Ruh, hafif ve kayıtsızdır, ceset ise hantal ve sakildir.
Onun için Peygamber Efendimiz (asv) miraca ruhu ile beraber mübarek cesedi ile çıkmıştır. Onun mübarek cesedi de aynı ruh gibi letafet ve nuraniyet kazanmıştır. Bu yüzden her bir azası ile hem görür hem de işitirdi. Bu mertebe her insana açıktır, ama herkes o mertebelere ulaşamıyor.
Ruhun cesede galip olması ve hükmünü icra etmesi, ancak kuvvetli ve tahkiki bir iman ve marifet ve riyazet neticesinde mümkündür. Buradaki riyazet tarikattaki riyazet anlamında değildir. İnsan maddi hayatını Kur'an ve sünnet çerçevesine yerleştirirse ve sünnetin prensipleri ile cesedi terbiye ederse, o zaman ruh inbisat ve tekemmül eder, maddi cesette incelip nuranileşir.
Mesela, sünnet ölçülerinde yiyip içmek, konuşmak, uyumak, malayani iş ve davranışlardan uzak durmak, güzel ahlaklı olmak, insanlara karşı mürüvvet sahibi olmak gibi haller insanı olgunlaştırır ve tekemmül ettirir. Tabi bütün bunların temeli ve esası tahkiki imanı elde etmektir. Zira bütün bunlar tahkiki iman üzerine bina olunacak şeylerdir.
Özet olarak ruhun ve kalbin derece-i hayatına çıkmak, tahkiki bir iman ve sağlam bir tefekkür esaslı bir riyazet-i sünnet ile mümkündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder