لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ da şöyle bir müjde var ki:
Hadsiz hâcâta müptelâ, nihayetsiz a’dânın hücumuna hedef olan ruh-u insanî şu kelimede öyle bir nokta-i istimdad bulur ki, bütün hâcâtını temin edecek bir hazine-i rahmet kapısını ona açar. Ve öyle bir nokta-i istinad bulur ki, bütün a’dâsının şerrinden emin edecek bir kudret-i mutlakanın sahibi olan kendi MABUDUNU ve HALIKINI bildirir ve tanıttırır, sahibini gösterir,MALİKi kim olduğunu irâe eder. Ve o irâe ile, kalbi vahşet-i mutlakadan ve ruhu hüzn-ü elîmden kurtarıp, ebedî bir ferahı, daimî bir süruru temin eder.
Hadsiz hâcâta müptelâ, nihayetsiz a’dânın hücumuna hedef olan ruh-u insanî şu kelimede öyle bir nokta-i istimdad bulur ki, bütün hâcâtını temin edecek bir hazine-i rahmet kapısını ona açar. Ve öyle bir nokta-i istinad bulur ki, bütün a’dâsının şerrinden emin edecek bir kudret-i mutlakanın sahibi olan kendi MABUDUNU ve HALIKINI bildirir ve tanıttırır, sahibini gösterir,MALİKi kim olduğunu irâe eder. Ve o irâe ile, kalbi vahşet-i mutlakadan ve ruhu hüzn-ü elîmden kurtarıp, ebedî bir ferahı, daimî bir süruru temin eder.
İnsan kainatta her şeye muhtaç bir şekilde yaratılmıştır. Güneşten tut ta bal arısına kadar her şeye karşı ihtiyaç içindedir. Aynı zamanda sınırsız düşmanlar tarafından da çepeçevre kuşatılmıştır. Bazen düşmanı bir verem mikrobu, bazen bir deprem, bazen de bir sel felaketi olabiliyor. İşte insan bu hadsiz ihtiyaç ve düşmanlarına karşı bir istinat ve istimdat noktası bulması gerekir ki, rahat bir nefes, huzurlu bir hayat yaşasın. Dünyada bu hadsiz ihtiyaçlara yardım edip, hadsiz düşmanlara karşı dayanak olacak tek nokta olabilir ki, oda sonsuz servet ve zenginliği yanında nihayetsiz kudret sahibi olan ALLAH’tır. İşte bu yardım ve dayanak noktalarını en güzel ifade eden cümle kelime-i tevhittir.
Aynı zamanda bu ihtiyaç ve düşmana karşı emin olma halinde ALLAH’ın rububiyeti de açık olarak görünüyor. Zira insanın nihayetsiz ihtiyaçlarına karşılık bütün mahlukatı insana musahhar eden ve onun arzularına boyun eğdiren ALLAH’ın rububiyet ve vahdet sıfatıdır.
İnsan fıtraten nihayetsiz aciz ve fakir olarak yaratılmıştır. Ve kainat içinde her şeye muhtaç olarak yaratıldığı için, her şeyde ALLAH’ın rahmet ve kudret elini, acizlik ve fakirlik hissi ile bilebilir ve görebilir. Her şeye muhtaç olan birisi, her şeyin sahibi olan bir zata istinat ve istimdat etmek zorundadır. Şayet insan her şeyin dizgini ve tedbirini ALLAH’tan bilip ona iman ile iltica etmez ise, her şeye karşı dilenci ve köle vaziyetini alır. Her hadise karşısında korkar ve titrer.
İnsanın fıtratı ile kainat arasında bir kopukluk ve boşluk vardır. Şayet insan bu kopukluğu ve boşluğu, yani istinat ve istimdat noktalarını iman ve ibadet ile ALLAH’a dayandırmaz ise, mahlukatın en aciz ve zelil bir parçası olur. İman ve ibadet ise bu kopukluğu ve boşluğu dolduran yegane çözümdür. Zaten hakikati halde de insanın bütün ihtiyaç ve arzularını tatmin edip karşılık veren ALLAH’tır.
İnsanın mahiyetinde olan nihayetsiz acizlik damarı ancak nihayetsiz bir kudret tarafından tatmin edilebilir. Yine nihayetsiz fakir olan insanın fakrına nihayetsiz zengin olan ALLAH karşılık verip doyurabilir.
Güneşi bize lamba, ayı takvim yapan kudret, ancak bizim ihtiyaçlarımızı temin edebilir. İnsan ile ALLAH arasında en güzel bağ ve en güzel köprü ise iman ve tevhittir. Bu yüzden kelime-i tevhitte hem istinat hem de istimdat manaları bütün envaı ile mevcuttur.
http://www.youtube.com/watch?v=anUj_thSzVs
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder