3 Mart 2012 Cumartesi

cevher gibi kabiliyetler ile kokuşmuş kabiliyetler

İnsanlar, sâdece imân ettik demeleriyle serbest bırakılacaklarını ve kendilerinin imtihan edilmeyeceklerini mi sanıyorlar?” (Ankebût, 2)
Eğitimde de imtihan, çalışkan talebe ile tembel talebenin temyiz ve tefriki için yapılır. Şayet imtihan yapılmaz ise, eğitim verimsiz ve kalitesiz hale gelir, çalışkan talebe ile tembel talebe aynı ve eşit bir şekilde kalır.
(Kömürde karbon atomları düzensiz veya şekilsizdir (amorf). Kömür milyon yıl mertebesinde yeraltında kaldığında karbon atomları altıgen prizma (hekzagonal) şeklinde yerleşmeye başlar ve neticede grafit hâline gelir. Grafit daha da uzun yıllar yüksek sıcaklık ve basınç altında kalırsa, karbon atomları hekzagonal düzenden düzgün dörtyüzlü şekline geçmeye başlarlar ve neticede kömür elmasa dönüşür.)
Bir maden ateşe atılmadan kömür ve elması; altını ve bakırı birbirinden nasıl ayrılacak?
Aynen öyle de, bu dünya bir imtihan ve ibtilâ meydânıdır. İnsan nev’i bir ma’den gibidir.
Elmas ruhlu, temiz fıtratlı insanları; kömür ruhlu insanlardan ayrıştırmak için, onları imtihan ateşine atar, hayatın içinde yoğurur, teklîfen ve tekvînen denemeye tâbi tutar. Emirleri ve yasakları ile; hayır ve şer ile ortaya koyduğu tercih şıkları ile; ni’met ve musîbetle test eder, neticesinde doğruları yalancılardan, iyileri kötülerden ayırt eder.
Aynı şekilde din ateşi de insanları yaktığı zaman, Ebu Bekir (r.a) gibi kıymetli ve kaliteli insanlar ortaya çıktığı gibi, Ebucehil gibi kıymetsiz ve muzır hayvanlar da ateşe gidiyor.
Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhî bir tecrübedir. Tâ ervâh-ı âliye ile ervâh-ı sâfile müsâbaka meydanında birbirinden ayrılsın.
Nasıl ki bir mâdene ateş veriliyor, tâ elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılsın. Öyle de, bu dâr-ı imtihanda olan teklifât-ı İlâhiye bir ibtilâdır ve bir müsâbakaya sevktir ki, istidad-ı beşer mâdeninde olan cevâhir-i âliye ile mevadd-ı süfliye birbirinden tefrik edilsin
Cenâb-ı Hak, insanı stabil bir vaziyette bırakmamış, ondaki cevheri ortaya çıkarmak için teklifî ve tekvinî bir süreci önüne koyarak özellikle imân ehlini daha şiddetli ve ağır imtihanlarla tecrübe etmektedir.
Mes’ele imân dâvasında sadâkatın, sebâtın, azmin, tahkikî imânın, zamanın dalgalarına, şeytânî tuzaklarına dayanabilmenin dayanıklılık testinden geçip geçemiyeceği meselesidir.
Mes’ele Salih amellerle bâkiyâtın tarafını mı, yoksa şerlerle fenâ ve zevâlin temelsiz câzibesini mi tercih meselesidir.
İmtihan devam ediyor…Kim sâdık, kim kâzib? Kim korkak, kim cesur, kim azimli, kim kararsız?
Kim rahmetten yana, kim azaptan yana? Kim kâfire, münafığa dost; kim ALLAH ve RESULÜNE mi?
Kim münkerât ve menhiyyâta karşı, kim içindeki tâğûtlarıyla titretiyor Arş’ı?
Kim Tevhîd dini olan İslâm’ın kıyâmete kadar tahrîfsiz devamından yana; kim dinin tahrîb, tebdîl ve tağyîrine tavizkâr, füccâr ve eşrâra müsamahakâr?
Kazananlar ve kaybedenler…Kayanlar/kaydıranlar ve sebat edenler…Hak ve hakîkatten ta’vîz vermeyenler, denge hesabıyla vaziyete vaziyet edenler…Hepsi birer test, birer imtihan. Kazanmak ve kaybetmekle karşı karşıya bulunan biz mü’minler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder