"O'nu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O'nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır."
"Sevgi varlığın sebebi "
"Muhabbet şu kâinatın bir sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın rabıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır." kâinatın yokluktan varlığa çıkışını muhabbete bağladığı gibi, hâl-i hazır varlığını ve işleyişini de muhabbetle bağlıdır.
Sadece Allah ile yarattıkları arasındaki değil, O'nun bir lütfu olarak, insan ile diğer canlılar arasındaki irtibatlar da muhabbet esaslıdır. Bu, varlık âleminde, atomun çekirdek ve elektronlarından, seyyare ve galaksilere kadar cazibe, çekim, meyil, ilgi ve yakınlık duyma şeklinde tecelli eder. Meselâ, hidrojenle oksijenin, suya dönüşmek üzere birleşmelerinde rol oynayan çekim gücüne, mecâzen aşk-ı kimyevî denir.
aşk ehli olan ALLAH dostları Vedûd isminin tecellilerine mazhardır.
Bu ismin penceresinden bakılırsa, kâinatın mayasının, varlıkların hareketinin ve aralarındaki münasebetin, çekilme, çekme ve çekim oluşturma kanunlarından kaynaklandığı, bunların da sevgiden geldiği görülür. İlâhî sevginin tecellisinden ve o muhabbetten herkes istidadına göre mest olur.
Peki, sadece sevgiyle yola çıkan, mânevî dinamiklerle yeterince donanmamış insan aradığı huzur ülkesine ulaşabilir mi?
Peki, sadece sevgiyle yola çıkan, mânevî dinamiklerle yeterince donanmamış insan aradığı huzur ülkesine ulaşabilir mi?
"İman, insanı insan eder, hattâ sultan eder."
imanla beslenmeyen muhabbetin ve diğer lâtifelerimizin kendi başlarına bir hayat kılavuzu olamayacak. Bâki Olan'a (celle celâlühü) ulaşılmadan, O'nu tanımadan hakiki saadetin elde edilemeyecek.
"O'nu (celle celâlühü) tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O'nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır." Evet, RABB'ine tam yönelemeyen insan meşakkatli hayat yolunun menzillerinde yorulacak, geçidi zorlu, suyu derin mesafelerinde bunalımlar yaşayacaktır. Bu sıkıntılar, ancak insanın nefsini ve RABB'ini tanıdığı nispette azalacaktır. İnsanın kendisini doğru bir kılavuzla tanıması onun ruh haritasındaki her şeklin yerine oturması demektir. Felsefenin bakışıyla insan bir meçhul olsa da, bu, inanan insan için çok farklıdır.
Kur'ân, insanı abd (kul) olarak vasıflandırır. İnsan; eşya ve hâdiselerin tazyikâtından kurtulduğunda ALLAH'a gerçek mânâda kul olur. Böyle bir kulluğa erme ve sevgi dâhil bütün istidatların ruh haritasında yerini bulması elbette ki, terbiyeyle mümkündür. İnsan, küçük yaştan itibaren ancak irfan hedefli bir terbiyeyle sevgiyi sindirir.
Günümüzde psikiyatrik problemlerin bu derece artması, insanların her tür imkâna rağmen stres yüklü bir hayattan kurtulamamaları ve psikiyatriyle ilgili birimlerin hızla çoğalması ne anlatmaktadır?
Kur'ân, insanı abd (kul) olarak vasıflandırır. İnsan; eşya ve hâdiselerin tazyikâtından kurtulduğunda ALLAH'a gerçek mânâda kul olur. Böyle bir kulluğa erme ve sevgi dâhil bütün istidatların ruh haritasında yerini bulması elbette ki, terbiyeyle mümkündür. İnsan, küçük yaştan itibaren ancak irfan hedefli bir terbiyeyle sevgiyi sindirir.
Günümüzde psikiyatrik problemlerin bu derece artması, insanların her tür imkâna rağmen stres yüklü bir hayattan kurtulamamaları ve psikiyatriyle ilgili birimlerin hızla çoğalması ne anlatmaktadır?
Bu problemlerin, Yaratıcı'nın insana bahşettiği sevginin doğru yön ve yerini bulamamasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Zîrâ, imanla beslenmeyen sevgi, zamanla insanı yanlış düşüncelere yöneltebiliyor. Çünkü ALLAH'a, Âhiret'e, ebedî hayata inanmadan sevmek ve bunu sürdürmek mümkün değildir. Kâinat'a ve varlıklara O'nun hesabına bakmak ve mahlûkatı O'ndan ötürü sevmek insanı ayakta tutar ve hayata bağlar. Sonunun yokluğa çıktığına inanılan bir hayatta, sevme ve sevilme insana azaptan başka ne verebilir?! ALLAH yoksa, Âhiret yoksa, insan için ne var?!.. Bu imansız düşünce ve sevgi hayata hangi rengi katabilir, insana hangi şevki verebilir?!
alıntı..
alıntı..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder