Eğer ALLAH size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, Ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü'minler, yalnızca ALLAH'a tevekkül etsinler. (Ali İmran Suresi, 160)
“İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise saadet-i dâreyni iktizâ eder.” Tevhidde terakki teslime o da tevekküle insanı sevk eder. Tevekkül ve teslim “kazaya rıza ve kadere teslim” demektir.
O'na tevekkül eden asla kaybetmez
“Bizi bu susuz bitkisiz çölde bırakıp nereye gidiyorsun?” dedi. İbrahim (a.s.):
“ALLAH'ın emriyle gidiyorum.” deyince, Hacer validemizin karşılığı şu sözler oldu:
“Eğer bu iş ALLAH'ın emri ve iradesiyle yapılıyorsa, nereye istersen git; benim şüphem yok ki ALLAH bizi, hor ve zayi etmez."
İnsan, başına gelen bela ve musibetlerin baskısından, sıkıntısından, ancak ALLAH'a teslimiyet ve tevekkülle kurtulabilir. Sebeplere tevessül ederek üzerine düşeni tam olarak yaptıktan sonra, ALLAH'a tevekkül eden insan, hem bu dünyada hem de ahirette mutluluk ve saadete erişir
De ki: "ALLAH'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim MEVLAMIZdır. Ve mü'minler yalnızca ALLAH'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)
PEYGAMBERİMİZ (sav) buyurdular: “ALLAH katında kuvvetli mü’min zayıf mü’minden daha sevgili ve daha hayırlıdır. ALLAHtan yardım isteyerek sana faydalı olan şeye karşı gayret göster, acz izhar etme. Başına bir musibet gelirse ‘Keşke şöyle yapsaydım bu başıma gelmezdi!’ deme. ‘ALLAH’ın takdiri böyleymiş. O takdir etmiştir. Onun dilediği olur, dilemediği olmaz, de!’ ‘Keşke’ kelimesi şeytanın vesvesesine kapı açar.” (Müslim)
Halîfe Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- da, bir sefer esnâsında İslâm ordusunun bulaşıcı hastalık olan bir yere girmesini istemedi. Ordu kumandanı Ebû Ubeyde bin Cerrâh -radıyallâhu anh-:
“–Yâ Halîfe! ALLAH'ın kaderinden mi kaçıyorsun?” dedi.
Bunun üzerine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:
“–Hayır, biz ALLAH'ın bir kaderinden diğer bir kaderine sığınıyoruz!” cevâbını verdi.
Çünkü hadîs-i şerîfte:
“Sağlamların yanına hastaları uğratmayın!” (Buhârî)
“–Yâ Halîfe! ALLAH'ın kaderinden mi kaçıyorsun?” dedi.
Bunun üzerine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:
“–Hayır, biz ALLAH'ın bir kaderinden diğer bir kaderine sığınıyoruz!” cevâbını verdi.
Çünkü hadîs-i şerîfte:
“Sağlamların yanına hastaları uğratmayın!” (Buhârî)
Müsebbibü'l-esbâb, Cenâb-ı Hak'tır. O, dilediği zaman, yürüyen tabiat kânunlarının dışında da hükmünü icrâ eyler:
Nitekim, Hazret-i Âdem'i topraktan, zevcesi Havvâ'yı da O'nun cesedinden yaratmıştır.
İzdivâc kânûnuna aykırı bir şekilde Hazret-i Îsâ'yı babasız olarak Hazret-i Meryem'den meydana getirmiştir.
Hazret-i İbrâhîm'i Nemrûd'un ateşinde yakmamış, ateşe doğrudan doğruya: «Ey ateş! İbrâhîm'e serin ve selâmet ol!” emrini vermiştir.
Mûsâ (a.s.) hastalandı ve karnının ağrısı iyice şiddetlendi de hâlini, CENAB-I HAK'a arzetti. ALLAH da ona, sahradaki bir otu gösterdi. O da, ondan yedi de, ALLAH'ın izniyle şifa buldu. Sonra, bir başka zaman bu hastalık ona tekrar musallat oldu. Bunun üzerine, aynı otu yedi. Fakat hastalığı arttı. Hastalığı, artınca şöyle dedi: "Ya RABBî, ilk önce bu otu yedim ve ondan faydalandım. İkinci defa onu yediğimde ise, hastalığım arttı." Bunun üzerine CENAB-I HAK şöyle buyurdu: "Çünkü sen, birincide seni ota sevkeden Ben idim, böylece onda şifa meydana geldi. İkincisinde ise, sen kendin ota gittin de, bunu müteakip hastalığın arttı. Bilmiyor musun ki, bütün dünya öldürücü zehir, onun panzehiri de benim ismimdir."
İzdivâc kânûnuna aykırı bir şekilde Hazret-i Îsâ'yı babasız olarak Hazret-i Meryem'den meydana getirmiştir.
Hazret-i İbrâhîm'i Nemrûd'un ateşinde yakmamış, ateşe doğrudan doğruya: «Ey ateş! İbrâhîm'e serin ve selâmet ol!” emrini vermiştir.
Mûsâ (a.s.) hastalandı ve karnının ağrısı iyice şiddetlendi de hâlini, CENAB-I HAK'a arzetti. ALLAH da ona, sahradaki bir otu gösterdi. O da, ondan yedi de, ALLAH'ın izniyle şifa buldu. Sonra, bir başka zaman bu hastalık ona tekrar musallat oldu. Bunun üzerine, aynı otu yedi. Fakat hastalığı arttı. Hastalığı, artınca şöyle dedi: "Ya RABBî, ilk önce bu otu yedim ve ondan faydalandım. İkinci defa onu yediğimde ise, hastalığım arttı." Bunun üzerine CENAB-I HAK şöyle buyurdu: "Çünkü sen, birincide seni ota sevkeden Ben idim, böylece onda şifa meydana geldi. İkincisinde ise, sen kendin ota gittin de, bunu müteakip hastalığın arttı. Bilmiyor musun ki, bütün dünya öldürücü zehir, onun panzehiri de benim ismimdir."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder