ALLAH ve ahirete iman esası, kainatın sırf akıl ile anlaşılması mümkün olmayan sırlarını açıyor ve insanın ruhuna saadet ve mutluluğun da kapısını açıyor.
Namaz kılmak ve büyük günahlardan kaçmak ise, insanın hem dünya yolculuğunda hem de ebet yolculuğunda bir erzak ve azık olup, insanı büyük sıkıntı ve meşakkatlerden muhafaza eder
İnsan musibetlere karşı sabır ile nimetleri de şükür ile karşılasa, o zaman sabır ve şükür iki güzel ve tesirli ilaç olup, insanın şu hayatında ne kadar nurlu ve saadetli yaşamasına sebep olur. Hem dünyasında hem de ahiretinde mesut ve bahtiyar olur.
Mesela; insan şahsi kuvvet ve fikri ile ölüme baksa ölümü bir yokluk, kabri ise dipsiz bir karanlık kuyu tevehhüm eder. Bu tevehhüm ile bela ve sıkıntılar çeker. Ölümdeki ayrılık ve hiçlik acısı hayatını bütünü ile zehir eder. Ama İman ve Kur’an nazarı ile baksa, ölüm ebedi bir saadetin başlangıcı, sonsuz bir kavuşmanın girizgahıdır. Demek kuru akıl ölümün sırrını çözemiyor, Kur’an’ın dersine ve terbiyesine muhtaçtır. Daha bunun gibi binlerce hadise karşısında insan, ALLAH ve ahireti inkar edip aklına itimat ederse, bela ve sıkıntılara maruz kalır...
Bir zaman, bir asker, meydan-ı harp ve imtihanda, kâr ve zarar deveranında pek müthiş bir vaziyete düşer. Şöyle ki:
Sağ ve sol iki tarafından dehşetli, derin iki yara ile yaralı; ve arkasında cesîm bir arslan, ona saldırmak için bekliyor gibi duruyor. Ve gözü önünde bir darağacı dikilmiş, bütün sevdiklerini asıp mahvediyor, onu da bekliyor. Hem bu hali ile beraber uzun bir yolculuğu var; nefyediliyor.
Sağ ve sol iki tarafından dehşetli, derin iki yara ile yaralı; ve arkasında cesîm bir arslan, ona saldırmak için bekliyor gibi duruyor. Ve gözü önünde bir darağacı dikilmiş, bütün sevdiklerini asıp mahvediyor, onu da bekliyor. Hem bu hali ile beraber uzun bir yolculuğu var; nefyediliyor.
sağ cihetinde Hızır gibi bir hayırhah(başkasının iyiliğini isteyen), nuranî bir zât peyda olur, ona der:
“Meyus olma. Sana iki tılsım (*Allah’a iman, *Ahirete iman.) verip öğreteceğim. Güzelce istimal etsen, o arslan, sana musahhar bir at olur. Hem o darağacı, sana keyif ve tenezzüh için hoş bir salıncağa döner.
“Meyus olma. Sana iki tılsım (*Allah’a iman, *Ahirete iman.) verip öğreteceğim. Güzelce istimal etsen, o arslan, sana musahhar bir at olur. Hem o darağacı, sana keyif ve tenezzüh için hoş bir salıncağa döner.
Hem sana iki ilâç(*Sabır ile ALLAH’a tevekkül ve iltica, *Şükür ile ALLAHa sual (istemek) ve dua.) vereceğim. Güzelce istimal etsen, o iki müteaffin yaraların, iki güzel kokulu gül-ü MUHAMMEDİ(a.s.m.) denilen latîf çiçeğe inkılâb ederler.
Burada "gül-ü MUHAMMEDİ çiçeği"ne benzetme yapılmasını şu şekilde yorumlamak mümkündür: Nasıl ki en pis maddelerden birisi olan gübre, gülün bünyesine girdiği vakit çok kıymetli ve güzel kokulu oluyor, öyle de; bize en çok nahoş gelen acz ve za'f dahi imanla en güzel kokan ve en güzel görünümde olan gül-ü MUHAMMEDİ çiçeği'e inkılap eder.gül-ü MUHAMMEDİ çiçeği'in; tüm çiçeklerin efendisi hükmünde bir özelliği var diyebiliriz.
Hem sana bir bilet(*Kur’anı dinlemek, hükmüne boyun eğmek *Namazı kılmak *Büyük günahları terk etmek.) vereceğim. Onunla, uçar gibi, bir senelik bir yolu bir günde kesersin. İşte, eğer inanmıyorsan, bir parça tecrübe et; ta doğru olduğunu anlayasın.”
sol cihetinden şeytan gibi dessas, ayyaş, aldatıcı bir adam, çok ziynetler, süslü suretler, fantaziyeler, müskirler beraber olduğu halde geldi, karşısında durdu.
Ona dedi: “Hey, arkadaş! Gel, gel, beraber işret edip keyfedelim. Şu güzel kız suretlerine bakalım. Şu hoş şarkıları dinleyelim. Şu tatlı yemekleri yiyelim.”
Sual: “Ha, ha, nedir ağzında gizli okuyorsun?”
Cevap: “Bir tılsım.”
“Bırak şu anlaşılmaz işi. Hazır keyfimizi bozmayalım.”
S: “Ha, şu ellerindeki nedir?”
C: “Bir ilâç.”
“At şunu. Sağlamsın. Neyin var? Alkış zamanıdır.”
S: “Ha, şu beş nişanlı kâğıt nedir?”
C: “Bir bilet. Bir tayınat senedi.”
“Yırt bunları. Şu güzel bahar mevsiminde yolculuk bizim nemize lâzım?” der. Herbir desise ile onu iknaa çalışır. Hattâ o biçare, ona biraz meyleder.
Evet, insan aldanır. Ben de öyle bir dessasa aldandım.
Birden, sağ cihetinden ra’d gibi bir ses gelir. Der: “Sakın aldanma. Ve o dessasa de ki: Eğer arkamdaki arslanı öldürüp, önümdeki darağacını kaldırıp, sağ ve solumdaki yaraları def edip, peşimdeki yolculuğu men edecek bir çare sende varsa, bulursan, haydi yap, göster, görelim. Sonra de, ‘Gel, keyfedelim.’ Yoksa sus, hey sersem! Ta Hızır gibi bu zât-ı semâvî dediğini desin.”
Sual: “Ha, ha, nedir ağzında gizli okuyorsun?”
Cevap: “Bir tılsım.”
“Bırak şu anlaşılmaz işi. Hazır keyfimizi bozmayalım.”
S: “Ha, şu ellerindeki nedir?”
C: “Bir ilâç.”
“At şunu. Sağlamsın. Neyin var? Alkış zamanıdır.”
S: “Ha, şu beş nişanlı kâğıt nedir?”
C: “Bir bilet. Bir tayınat senedi.”
“Yırt bunları. Şu güzel bahar mevsiminde yolculuk bizim nemize lâzım?” der. Herbir desise ile onu iknaa çalışır. Hattâ o biçare, ona biraz meyleder.
Evet, insan aldanır. Ben de öyle bir dessasa aldandım.
Birden, sağ cihetinden ra’d gibi bir ses gelir. Der: “Sakın aldanma. Ve o dessasa de ki: Eğer arkamdaki arslanı öldürüp, önümdeki darağacını kaldırıp, sağ ve solumdaki yaraları def edip, peşimdeki yolculuğu men edecek bir çare sende varsa, bulursan, haydi yap, göster, görelim. Sonra de, ‘Gel, keyfedelim.’ Yoksa sus, hey sersem! Ta Hızır gibi bu zât-ı semâvî dediğini desin.”
Eğer ölümü öldürüp, zevâli dünyadan izâle etmek ve aczi (insanın her istediğine gücünün yetmemesi) ve fakrı (istediği şeylerin elinde olmamasını) beşerden (insanlık aleminden) kaldırıp kabir kapısını kapamak çaresi varsa ; dinleyelim.
Yoksa sus! Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım.
Kur’ân, kâinatı okuyor
ALLAH’ın iki türlü kelamı ve kitabı vardır. Birisi Kelam sıfatından gelen semavi sahife ve kitaplardır; diğeri ise Kudret sıfatından gelen tekvini olan kainat ve yaratılış kitabıdır. Her iki kitabın da müellifi CENAB -I HAK'tır.
ALLAH kainat kitabında kendi isim ve sıfatlarını sergileyip izhar etmiştir. Bu yönü ile kainat ALLAH’ın isim ve sıfatlarını talim ve teşhir eden bir mekteptir. Bu mektepte talim edilen manaları insan kendi kısır ve nakıs aklı ile okuması ve anlaması imkansız olduğu için, bu manaların nasıl anlaşılacağına dair bir kitap, bir de o kitabı insanlığa okutturacak ve ders verecek öğretmene ihtiyaç vardır. İşte Kur'an-ı Kerim kainat kitabında yazılı olan tevhit derslerini insanlığa talim edip ders veren yardımcı bir kitap niteliğindedir. Bu yardımcı kitap hükmünde olan Kur'an-ı Kerim'i bize okutan ve öğreten de Hazreti PEYGAMBER (asv)'dir.
ALLAH kainat kitabında kendi isim ve sıfatlarını sergileyip izhar etmiştir. Bu yönü ile kainat ALLAH’ın isim ve sıfatlarını talim ve teşhir eden bir mekteptir. Bu mektepte talim edilen manaları insan kendi kısır ve nakıs aklı ile okuması ve anlaması imkansız olduğu için, bu manaların nasıl anlaşılacağına dair bir kitap, bir de o kitabı insanlığa okutturacak ve ders verecek öğretmene ihtiyaç vardır. İşte Kur'an-ı Kerim kainat kitabında yazılı olan tevhit derslerini insanlığa talim edip ders veren yardımcı bir kitap niteliğindedir. Bu yardımcı kitap hükmünde olan Kur'an-ı Kerim'i bize okutan ve öğreten de Hazreti PEYGAMBER (asv)'dir.
Dilek ve Hacet Duası
BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHIM Ve la havle ve la kuvvete illa billhi’l-Aliyyi’l-Azim. Allahümme inni es’elüke ya Kadimü, ya Daimü, ya Ferdü, ya Vitru, ya Ahadu, ya Samedü, ya Hayyü, ya Kayyumü, ya Ze’l- Celali ve’l-ikram. Fe in tevellev fe kul hasbiyallahü la ilahe illahu aleyhi tevekkeltü ve Hüve Rabbü’l-Arşi’l-Azim.
Hz.İsa (A.S.), bu mübârek duayı okur, ölüleri diriltirdi. Hâceti veya bir dileği olan, sabah namazını kıldıktan sonra 100 defa
Hz.İsa (A.S.), bu mübârek duayı okur, ölüleri diriltirdi. Hâceti veya bir dileği olan, sabah namazını kıldıktan sonra 100 defa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder