Mesela; inkar ve küfür nazarında ölüm bir hiç ve bir yokluktur. Zamanın akıp gitmesi, varlıkları yokluk derelerine yuvarlayan dehşetli bir sel gibidir. Geçmiş, varlıkların yokluk mezarlığı hükmündedir. Gelecek ise, karanlık ve insanın başına hangi musibetleri getireceği bilinmeyen bir endişe noktasıdır.
İman nazarında ölüm ise; saadeti ebediyenin başlangıcı, daimi bir memlekete açılan bir kapı hükmündedir. Zamanın akıp gitmesi ise; askerlikteki terhis gibi, vazifesini bitiren manasını gösteren, varlık aleminin kararlı ve daimi bir memlekete; yani vatanı aslileri olan cennete gitmek için bir vasıta ve araçtır. Aynı şekilde imanının nazarında geçmiş yokluk kuyusu değildir, hiçbir mahluk varlıktan sonra ebedi hiçliğe gitmiyor.
Gelecek ise; karanlık ve insana endişe üreten bir nokta değil, bilakis vazifesini bekleyen ve varlık alemine çıkmayı bekleyen plan ve programlarla doludur. İşte imanın nuru ve bakış açısı, olayların ve nesnelerin hakikat-i halini ve gerçekliğini, insanın nazarına takdim ediyor. İman hayata ve nazara, nur ve ışık oluyor.
Küfrün nazarında insan sahipsiz, amaçsız, başıbozuk, avare dolaşan bir canavar iken, imanın nazarında sahipli, amaçlı ve bir gaye etrafında hareket eden aziz bir misafir, ulvi bir halife-yi zemindir. İnsanın kalp ve kafasında iman yoksa, dünyanın bütün saltanatı onun olsa bir işe yaramaz, manevi cihazlarının boşluğunu dolduramaz.
Evet, şu perişan dünyada, âvâre nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta, sahipsiz, hâmisiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder?
İşte bu âvâre nev-i beşer içinde, bu perişan, fâni dünyada, insan sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar biçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.
İşte bu âvâre nev-i beşer içinde, bu perişan, fâni dünyada, insan sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar biçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.
*CENAB-I HAKKI tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara, ya bilkuvve(potansiyel olarak)veya bilfiil mazhardır. ONU hakikî tanımayan, sevmeyen, nihayetsiz şekavete(mutsuzluk), âlâma(elemler, acılar, sıkıntılar)ve evhama mânen ve maddeten müptelâ olur.
*Çekirdek ile ağaç bilkuvve ve bilfiile birer örnektir. Ağaç, çekirdekteki bilkuvvenin bilfiile dönüşmüş şeklidir. Benzeri bir şekilde, imanı elde eden her insan imandan gelen bir saadete ulaşmış demektir.
*Çekirdek ile ağaç bilkuvve ve bilfiile birer örnektir. Ağaç, çekirdekteki bilkuvvenin bilfiile dönüşmüş şeklidir. Benzeri bir şekilde, imanı elde eden her insan imandan gelen bir saadete ulaşmış demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder