27 Mart 2012 Salı

“Benim için ne yaptın?”


“İnsanlar helâk oldu-âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu-ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu-ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.”

Yukarıdaki hadisten de anlaşılacağı üzere, insanın mahiyet ve istidadının inkişaf ve terakkisi için ilk şart ve basamak, ilimdir.
Nasıl bir binanın yapılmasına ilk olarak temelden başlanır, sonra diğer aşamalar onun üzerine çıkılır. Aynen öyle de insanın da fıtrat ve mahiyetine derç edilmiş olan istidat ve kabiliyetlerin gelişip inkişaf etmesinin birinci ve en temel aşaması ilimdir.
Hadiste ilim, amel, ihlas ve muhafaza olmak üzere dörtlü bir eleme sistemi vardır. En yüksek mertebe olan muhafaza makamına çıkmak için tertibe, yani eleme sistemine uymak iktiza ediyor. Bütün insanların ilk elendiği birinci aşama, yani birinci elek ilim eleğidir. Bu ilim eleğinden geçemeyen birisi ikinci elek olan amel eleğine ulaşamaz. Yani en mükemmel makam olan ihlas ve ihlası muhafaza makamlarına ulaşmanın yolu ilim ve amel eleklerinden salimen geçmek ile mümkündür.
İhlas, adeta kımıldamakla uçacak ürkek bir kuş gibidir. Her an onu kaybetmekle karşı karşıya kalabiliriz. İşte burada ifade edilen azim risk, bu hassasiyettir. İnsan iman ve amelini sürekli tazeleyip güncellemezse, bu kazanımlarını kaybedebilir. Hadiste işaret edilen ana konu burasıdır. Yani ihlasımızı her an diri tutamamak ve bunun neticesinde de amellerimizin zamanla başka maksatlara dönüşmesine neden olmaktır.
Nasıl yaşamak için her gün ekmek yer, su içeriz. Aynı şekilde manevi yaşamın ekmek ve suyu olan iman ve ibadetimizi de terütaze tutarsak, manevi alemimizin en büyük kazanımı olan ihlası kazanırız.
Özetle ihlas; bu dünyada özellikle uhrevi hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en sağlam bir dayanak noktası, bizi hakikata ulaştıran en kısa bir yol, en makbul bir manevi duadır. Bizi maksatlarımıza ulaştıran en kerametli bir vesile, en yüksek bir haslet, en safi bir ubudiyet...
mahşer günü ALLAH kullarını hesaba çekecek ve “Benim için ne yaptın?” diye soracak. Kul “Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim ve hacca gittim.” diyecek. ALLAH (cc) “Sen onları hep kendin için yaptın. Benim için ne yaptın?” diye tekrar soracak.
Efendimizsav bir hadiste buyurur ki…”Cebrail AS, ALLAH’tan bir kavmin helaki emrini alır ve gece vakti yeryüzüne iner. Bir bakar ki pek çok evde ışıklar yanıyor ve o evlerin sahipleri gece namazına kalkmışlar. Acaba der Cebrail AS, ben mi emri yanlış anladım. ALLAH kendisine ibadet eden kulların üzerine gazap indirmez. Ve tekrar RABBine döner. RABBim helak edeceğim kavim içinde pek çok kişi gece namazına kalkmıştı, acaba ben mi emri yanlış anladım der. ALLAH; hayır git hepsini birlikte helak et. Çünkü o namaz kılanlar dini kendi içlerinde evlerinde yaşadılar ve halk ALLAH’ın sınırlarını aştığı halde onları uyarıp, iyiliği emredip kötülükten sakındırmadılar. Hepsini birlikte helak et.”…
MEVLAMIN GÖZÜNDE NEYSE DEĞERİM İŞTE BEN O KADARIM.
Misafirsin bu hanede ey gönül, Umduğunla değil bulduğunla gül, Hane sahibi ne derse o olur, Ne kimseye sitem eyle, Ne üzül...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder