12 Nisan 2012 Perşembe

üstad ve tarif edeci

“ Bu peygambere inanan, hürmet eden, yardım eden, onunla

gönderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar, saadete

erenlerdir…” ( A’raf 157)
Zikrin lügat manası hatırlamadır; zâkir de hatırlayan demektir. Bütün peygamberler insanlara ALLAH’ı hatırlatmak, O’na iman ve itaat etmelerini tebliğ etmek için gönderilmişlerdir.
Çoğu insan, hayatlarının rahat ve huzur içinde geçmesi için dünyanın birçok problemlerini çözme ve birçok engellerini aşma gayreti gösterirlerken, hem kendilerini unuturlar, hem de içinde yaşadıkları bu muhteşem âlemi.
Her ikisine de bakamadan, “gayet dar bir daire içinde boğulur gider”ler. Peygamberler ve onların varisi olarak görev yapan âlimler ve mürşitler, insana başıboş olmadığını, bir yaratıcısının olduğunu ve O’na karşı yapması gereken görevler bulunduğunu hatırlatırlar; İlâhî emir ve yasakları tebliğ ederler.
bir ressam, bütün maharetini kullanarak meydana getirdiği tablolarını, onlardaki harikuladeliği ve o tablolara yansıyan marifet ve maharetini bizzat kendi gözleriyle görüp, elleriyle hisseder ve bundan da derin zevk alır; yüksek dehasıyla maharetini en iyi şekilde, hiçbir detay unutulmaksızın tablolara yansıtmasından sonsuz mutlu olur.
Ancak ressam sanatının başkaları tarafından da görülmesini arzu eder. Çünkü ayrıca başkalarının gözüyle sanatının görülmesinden lezzet alma duygusu ressamda var olan ve yaratılıştan getirdiği bir özelliktir. Dolayısıyla hiçbir ressam sanatını icra etmeden duramaz, icra eder, kendi sanatını kendi gözüyle görür zevk alır; bir de aynı sanat eserlerini gayrın gözüne göstermeden duramaz, sergi açar ve başkalara gösterir ve ondan da haz alır, mutlu olur.

Bir doktor maharetini kendi bildiği gibi, onu insanların hastalıklarını teşhis ve tedavide kullanarak kabiliyetini bir de başkaların bilmesinden zevk alır. Bir öğretmen de böyledir. Yani sanat ve bilgi erbabını hiç kimse tutamaz ve engelleyemez, her şeylerini ortaya dökerler.
İşte Yüce ALLAH da kendi harika sanatlarını kendi gözüyle gördüğü gibi, bir de kullarının gözüyle görmek istemiştir. Bu hikmete binaen cesim, geniş, görkemli ve muhteşem bir kasrı (sarayı) yapmaya başladı. Bütün sanat harikalarını o sarayda icra etti, sayısız nimetlerinden her lezzeti cami sofralar hazırladı. Sonra memleketinin her yanından ahali ve raiyetini seyre, tenezzühe ve ziyafete davet etti.
Sonra bir YAVER-İ EKREMİNE (s.a.v.), sarayın hikmetlerini ve müştemilatının manalarını bildirerek onu, üstad ve tarif edeci tayin etti.
Ta ki, sarayın saniini, sarayın müştemilatıyla ahaliye tarif etsin ve sarayın her bir nakışının rumuzunu bildirip, içindeki sanatlarının işaretlerini öğretip, derunundaki ölçülü nakışları nedir ve ne vecihle saray sahibinin kemalatına ve hünerlerine delalet ettiklerini, o saraya girenlere tarif etsin ve girmenin adabını ve seyrin merasimini bildirip, o görünmeyen sultana marziyyat dairesinde teşrifat merasimini tarif etsin.
İşte şu muarrif üstadın her bir dairede bir avanesi bulunuyor. Kendisi, en büyük dairede şakirtleri içinde durmuş, bütün seyircilere şöyle bir tebligatta bulunuyor, diyor ki:
Ey ahali! Şu kasrın Meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin ihzariyle ve bu sarayı yapmasıyla, kendisini size tanıttırmak istiyor.
Siz dahi onu tanıyınız ve güzelce tanımağa çalışınız. Hem şu tezyinatla (süslerle) kendini size sevdirmek istiyor.
Siz dahi onun sanatını takdir ve işlerini istihsan ile kendinizi ona sevdiriniz.
Hem, bu gördüğünüz ihsanat ile size muhabbetini gösteriyor, siz dahi itaat ile ona muhabbet ediniz. Hem, şu görünen in’am ve ikramlar ile size şefkatini ve merhametini gösteriyor.
Siz dahi şükür ile ona hürmet ediniz.
Hem, şu kemalatının asarıyla (eserleriyle) manevi cemalini size göstermek istiyor.
Siz dahi, onu görmeğe ve teveccühünü kazanmağa iştiyakınızı gösteriniz. Hem eşsiz sanat ve her bir sanatı üstünde taklit edilmez sikke ve turralarıyla O SULTANı tek ve eşsiz olarak tanıyınız, dedi.
Red Roses flower rose pictures 429.JPG
Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül,
kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?mevlana

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder