“Hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin.” Kalem Sûresi, 68:4
RESUL-İ EKREMin (a.s.m.) Kur’an’dan sonra en büyük mucizesi kendi zâtıdır. Yani, onda toplanmış, biraraya gelmiş yüksek ve eşsiz ahlâkıdır. Öyle ki, dost ve düşman herkesin ittifakıyle sahip olduğu her bir haslette en yüksek mertebe ve seviyede bulunur. Mesela, kahramanlığı ve cesaretiyle meşhur olan Hazret-i Ali (r.a.), çeşitli vesilelerle şu ifadeleri tekrar tekrar söylemiştir:
“Harbin dehşetlendiği vakit, biz RESUL-İ EKREM Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk (sığınıyorduk).”
Bu örnekte olduğu gibi, RESULÜLLAH (a.s.m.) bütün ahlâk-ı hamîdede, bütün güzel ve üstün ahlâkî meziyetlerde en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye sahiptir.
CENAB-I HAK Kur’an-ı Hakîmde ferman eder.
“Harbin dehşetlendiği vakit, biz RESUL-İ EKREM Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk (sığınıyorduk).”
Bu örnekte olduğu gibi, RESULÜLLAH (a.s.m.) bütün ahlâk-ı hamîdede, bütün güzel ve üstün ahlâkî meziyetlerde en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye sahiptir.
CENAB-I HAK Kur’an-ı Hakîmde ferman eder.
Gerek Kur’an’da beyan edilen, gerek Sahabe-i Kiram tarafından dile getirilen tanımlara göre
Hz. MUHAMMED (a.s.m.) güzel ahlâkın en büyük ve en parlak örneğidir.
Böyle bir PEYGAMBER(SAV)’e ümmet olma şerefi dünyalarla değişilmeyecek bir değere ve dereceye sahiptir. Böyle bir şerefe nail olabilmek ve taşıyabilmenin yolu da ona hakkıyla itaat etmekten geçer. Hakkıyla itaat etmek de, ona hayatın her alanında tabi olmak, en küçük ve cüz’i davranışlarında dahi taklid etmekten geçer.
Böyle bir PEYGAMBER(SAV)’e ümmet olma şerefi dünyalarla değişilmeyecek bir değere ve dereceye sahiptir. Böyle bir şerefe nail olabilmek ve taşıyabilmenin yolu da ona hakkıyla itaat etmekten geçer. Hakkıyla itaat etmek de, ona hayatın her alanında tabi olmak, en küçük ve cüz’i davranışlarında dahi taklid etmekten geçer.
O her yönü ile en yüksek ve mualla bir makamdadır, onun maddi ve manevi şahsiyeti bütün kainatın ve mahlukatın üstündedir.
Sabır ve merhametBir gün Cenab-ı PEYGAMBER sav, bir müşriki karşısına almış, ona İslamiyet’i anlatıyordu. Her anlatışta o müşrik, Resulullah efendimizle alay ediyor, inkâr ediyordu. Bu, bir müddet devam etti. Hazret-i Ömer, dayanamayıp, kılıcını alıp geldi:
— Yâ RESULÜLLAHsav, dayanamıyorum, izin ver, dedi.
— Hayır, yâ Ömer, git yerine otur!
Hazret-i Ömer gitti, yerine oturdu. RESULÜLLAHsav yine nasihat etmeye devam etti, müşrik yine inkâr etti, alay etti. Bu durum epey bir müddet sürdü. En sonunda o müşrik tamam yâ Resulallah diyerek Müslüman oldu. PEYGAMBER EFENDİMİZ sav Hazret-i Ömer’e buyurdu ki:
— Eğer sana peki deseydim, bu kişi müşrik olarak Cehenneme giderdi. Ben bu dini iki şeyle yaydım: Sabır ve merhamet.
— Yâ RESULÜLLAHsav, dayanamıyorum, izin ver, dedi.
— Hayır, yâ Ömer, git yerine otur!
Hazret-i Ömer gitti, yerine oturdu. RESULÜLLAHsav yine nasihat etmeye devam etti, müşrik yine inkâr etti, alay etti. Bu durum epey bir müddet sürdü. En sonunda o müşrik tamam yâ Resulallah diyerek Müslüman oldu. PEYGAMBER EFENDİMİZ sav Hazret-i Ömer’e buyurdu ki:
— Eğer sana peki deseydim, bu kişi müşrik olarak Cehenneme giderdi. Ben bu dini iki şeyle yaydım: Sabır ve merhamet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder