“ALLAH mü’minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında Cenneti onlara vermek suretiyle satın almıştır.” Tevbe Sûresi, 9:111.
Ayet-i Kerimede bizden "kendi işlerimizi ALLAH’ın razı olduğu şekilde görmemiz" isteniyor. Ruhunu, bedenini ve malını ALLAH’ın emri dairesinde kullanan, nefsini ve şeytanı işe karıştırmayan kişi, bunları ALLAH’a satmış demektir.
Manevi ve ruhi hastalıkların büyük bir kısmı iman zaafı ve ibadetlerin eksikliklerinden ortaya çıkıyor. Nasıl maddi beden, gıdasız kalınca hastalanıyor ise, manevi cihaz ve duygularımız da zikirsiz ve ibadetsiz kalınca bir takım manevi hastalıklara ve sıkıntılara sebebiyet veriyor. Bütün manevi hastalıkların ve sıkıntıların reçetesi tahkiki imanı elde etmek ve bunun gereği olan ibadetleri kemali ile ifa etmektir.
insanın hiçbir şeyi yoktur, sahip olduğu her şey ALLAH’ın birer ihsanıdır ve ona emanet olarak verilmişlerdir
Emanet, ancak emaneti verenin rızası istikametinde ve onun tayin ettiği yerlerde kullanılabilir.
“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”
insanın yaratılış gayesi “ibadet ve marifet”, insan kendisine emanet verilen bütün organlarını ve duygularını bu sahada kullanmakla mükellef tir.
Mesela,
Elin yaratılış hikmeti, her türlü işimizin görülmesine yardımcı olması, bilgilerimizin kaleme alınmasında önemli bir görev üstlenmesi, gerektiğinde de bizi saldırılardan korumasıdır. Bu kıymetli organı, sadece, insanları dövmekte, yaralamakta, öldürmekte kullanan insan, elin yaratılış hikmetine zulmetmiş olur.
Bütün organlarımızı ve ruhumuza takılan her türlü hissiyatı, duyguyu da elimize kıyas edebiliriz. Bunları sadece dünya için, menfaat için, şehvet için kullanan insan, İlâhî hikmete zıt hareket etmiş olur
Bütün organlarımızı ve ruhumuza takılan her türlü hissiyatı, duyguyu da elimize kıyas edebiliriz. Bunları sadece dünya için, menfaat için, şehvet için kullanan insan, İlâhî hikmete zıt hareket etmiş olur
göz bize bir İlâhî emanettir. Onu helal dairesinde kullandığımız takdirde gözümüzü ALLAH’a satmış oluruz. bu satışın bütün kârı, hem bu dünyada hem de ahirette “saadet” olarak bize verilecektir.
Aklın dairesi, sadece bulunduğu an değildir. Akıl, geçmişi de geleceği de kuşatır.
Akıl, ALLAH hesabına kullanılmaz ise; geçmişteki acı ve hüzünlü hatıraları getirir, önüne atar, gelecekteki muhtemel bela ve sıkıntıları düşündürerek, insanın o anki huzurunu ve rahatını bozar.
İşte günahkar adam, bu sıkıntı ve belaları unutmak için, aklı uyuşturan ve iptal eden geçici sarhoşluğa başvuruyor
Akıl, ALLAH namına kullanılır ise; elem ve acı kaynağı değil bilakis rahmet ve hikmet hazinelerinin birer anahtarı ve keşfedicisi olur; bu da insanı, her iki dünyada aziz ve mutlu yapar.
Akıl, geçmiş ve geleceğe iman nazarı ile baktığında, geçmişin elemi gitmiş lezzeti kalmış, gelecek ise; ALLAH’ın tedbir ve tasarrufunda olduğu için, tevekkül ederek endişe ve korkulardan emin olur ve tam huzuru kazanır.
Tohumlara yahut çekirdeklere bir fiyat takdir edelim. Bunları toprak tezgâhına attığımızda onlardan çıkacak olan mahsullerin ve meyvelerin fiyatı birden bine çıkacaktır.
Bitkilerin yapısında hakim unsurun su olduğu biliniyor. Bu su, ağaç tezgahına girerek meyve olduğunda fiyatı birden bine çıkıyor.
İnsan, tüm varlığıyla bir tohum olduğu gibi, aklı, hafızası, görme ve işitme duyguları da yine birer tohum gibidir. Bunlar, “ubudiyet ve ihlas toprağına atılır, İslâmiyet’le sulanır, iman ziyası” altında büyürlerse her biri cennete lâyık bir kıymet alır.
Bitkilerin yapısında hakim unsurun su olduğu biliniyor. Bu su, ağaç tezgahına girerek meyve olduğunda fiyatı birden bine çıkıyor.
İnsan, tüm varlığıyla bir tohum olduğu gibi, aklı, hafızası, görme ve işitme duyguları da yine birer tohum gibidir. Bunlar, “ubudiyet ve ihlas toprağına atılır, İslâmiyet’le sulanır, iman ziyası” altında büyürlerse her biri cennete lâyık bir kıymet alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder