“Şeffaf parlak bir zerrecik, bizzat kendi başıyla kalsa bir kibrit başı kadar bir nur içinde yerleşmez. Fakat o zerrecik, Güneşe intisap edip ona karşı gözünü açıp baksa; o vakit o koca Güneşi ziyasıyla, elvan-ı seb’asıyla, hararetiyle hattâ mesafesiyle içine alabilir.” (Mektûbat)
Fiil ciheti, insanın kendi irade ve kudretiyle yaptığı işleri ifade eder. İnfial ciheti ise, onun hiçbir hissesi olmaksızın onda icra edilen İlahi icraatlar ve sanatlardır.
Fiil ciheti, insanın kendi irade ve kudretiyle yaptığı işleri ifade eder. İnfial ciheti ise, onun hiçbir hissesi olmaksızın onda icra edilen İlahi icraatlar ve sanatlardır.
“Evet ey insan! Sende iki cihet var: Birisi, icad ve vücud ve hayır ve müsbet ve fiil cihetidir. Diğeri; tahrib, adem, şer, nefy, infial cihetidir. Birinci cihet itibariyle; arıdan, serçeden aşağı.. sinekten, örümcekten daha zaîfsin. İkinci cihet itibariyle; dağ, yer, göklerden geçersin. Onların çekindiği ve izhar-ı acz ettikleri bir yükü kaldırırsın. Onlardan daha geniş, daha büyük bir daire alırsın.”
Fiil “iş yapma”,
infial ise “fiili kabul etme,yani kendisinde bir iş yapılma” cihetidir. Yazı yazmak bir fiildir, bir iştir. Kâğıt bu fiili kabul eder,
yani onda yazı yazılır, havada ve suda (bu konuda) infial ciheti yoktur; onlara yazı yazamazsınız.
ayna örneği:
Bir ayna fiil cihetiyle ışık sahibi değildir, o yönüyle son derece fakir ve acizdir. Ama bu ayna kendini güneşe karşı tuttuğunda, infial cihetiyle, yani tecelliyi kabul etme, güneşe ayna olma yönüyle yedi renge ve ısıya sahip olduğu gibi güneşi mesafesiyle de içine alır. Güneş o aynada yüz kırk dokuz milyon kilometre ötede tecelli eder. O birkaç milimlik cam parçası bu kadar bir derinlik kazanır.
Burada bir fiil, bir de infial (Herhangi bir şeyden etkilenme)ciheti var.
Fiil ciheti, aynanın kendiliğinden parlaması, ışık saçması. Bu cihetle ayna, ışığın ve parıltının zerresine bile sahip değildir.
Ama fiili kabul etme cihetiyle güneşin ışığını içine alabilmekte, onunla parlamakta, onunla güzelleşmektedir.
Bu ayna şuurlu olsa, kendisindeki bu güzelliğin, bu kemalin hep güneşten olduğunu ilân eder ve nefsini değil güneşi metheder. Yoksa o ışığı ve parlaklığı kendine mâl ederek gururlansa, mânen çok aşağılara düşer ve akşamın gelmesiyle de karanlıklar içinde perişan olur.
Dikkatimizi çeken bir başka nokta: “Mesafesiyle içine alma.”
Aynanın kalınlığı birkaç milimetre olduğu halde, kendini güneşe karşı tuttuğu anda, bir derinlik kazanıyor ve yüz elli milyon kilometrelik bir mesafeyi içine alabiliyor. Şimdi bu ayna, “Ben yüz elli milyon kilometreyim.” dese maskara olur; zira onun kaç milimetre olduğu herkesin malûmudur. Onda teşekkül eden derinlik, infial cihetiyledir.
Ayna kendisini iki metre ilerideki bir duvara karşı tutsa, onda iki metrelik bir mesafe teşekkül eder. Yüz metre ötedeki bir dağa karşı tutsa, içindeki mesafe yüz metre olur.
Hepimiz o ayna gibiyiz.Aklımızı, kalbimizi, hayalimizi neye karşı tutsak, değerimiz de, derinliğimiz de, kıymetimiz de ona göre oluyor.
Dikkatimizi çeken bir başka nokta: “Mesafesiyle içine alma.”
Aynanın kalınlığı birkaç milimetre olduğu halde, kendini güneşe karşı tuttuğu anda, bir derinlik kazanıyor ve yüz elli milyon kilometrelik bir mesafeyi içine alabiliyor. Şimdi bu ayna, “Ben yüz elli milyon kilometreyim.” dese maskara olur; zira onun kaç milimetre olduğu herkesin malûmudur. Onda teşekkül eden derinlik, infial cihetiyledir.
Ayna kendisini iki metre ilerideki bir duvara karşı tutsa, onda iki metrelik bir mesafe teşekkül eder. Yüz metre ötedeki bir dağa karşı tutsa, içindeki mesafe yüz metre olur.
Hepimiz o ayna gibiyiz.Aklımızı, kalbimizi, hayalimizi neye karşı tutsak, değerimiz de, derinliğimiz de, kıymetimiz de ona göre oluyor.
İşte iman ile ALLAH’a intisap ekmek, aklını O’nun eserlerini tefekkürde kullanmak, his dünyasının yönünü ebediyete çevirmek de insanı böyle yükseltir, büyütür ve derinleştirir.
Biz fiil cihetimizle övünmeyi bir tarafa bırakıp infial cihetimize bakmalı, bizde icra edilen İlâhî fiilleri, bize yapılan ihsan ve ikramları tefekkür(düşünmek) etmeliyiz.
Diğer canlılar bu konuda insanla mukayese kabul etmeyecek kadar geridirler. Ve insan bu yönüyle arzın halifesidir. Arz ve semanın Hâlık’ının muhatabıdır. Ve O’nun ebedi saadet diyarına girmeye adaydır.
Diğer canlılar bu konuda insanla mukayese kabul etmeyecek kadar geridirler. Ve insan bu yönüyle arzın halifesidir. Arz ve semanın Hâlık’ının muhatabıdır. Ve O’nun ebedi saadet diyarına girmeye adaydır.
Bu sırrı çok iyi bilen ve en ileri seviyede yakalayan büyük insanlar, kalplerini ancak RABlerine mahsus kılmışlar, akıllarıyla kâinattaki hikmetleri tefekkür etmişler ve hayalleri ancak ebedî saadet olmuş. Böylece yücelmiş, enginleşmiş ve derinleşmişler.
Mecnun Leyla'ya olan aşk-ı muhabbetinden dolayı farketmeden namaz kılan bir adamın önünden gecer. Adam namazını bitirir bitirmez hemen Mecnun'un yanına gelir ve hesap sorar:
-Bre gafil adam, sen bilmezmisin ki namaz kılan kişinin önünden gecilmez. İnsan biraz dikkat eder dimi? Ben namaz kılıyorum sen lakait bir şekilde önümden geciyorsun, bu ne gaflettir?
Mecnun adamın sözlerini dinledikten sonra çok manidar bir cevap verir:
-Ben ki Leyla'ya olan aşkımdan dolayı senin önünden gectiğimi farketmedim. Peki sen koskoca MEVLA'nın huzurunda dururken beni nasıl farkettin?
-Bre gafil adam, sen bilmezmisin ki namaz kılan kişinin önünden gecilmez. İnsan biraz dikkat eder dimi? Ben namaz kılıyorum sen lakait bir şekilde önümden geciyorsun, bu ne gaflettir?
Mecnun adamın sözlerini dinledikten sonra çok manidar bir cevap verir:
-Ben ki Leyla'ya olan aşkımdan dolayı senin önünden gectiğimi farketmedim. Peki sen koskoca MEVLA'nın huzurunda dururken beni nasıl farkettin?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder