13 Nisan 2012 Cuma

En değerli, en kapsamlı ayna...

Gündüz vakti, elimize küçük bir cam parçası alıp güneşe doğru çevirdiğimizde, güneşin yansımalarını o cam parçasının kapasitesine göre yansıttığını görürüz.
O cam parçası biraz daha büyük ve ama bu kez bir ayna olursa, hem güneş ışınlarını daha fazla ve daha fonksiyonlu olarak yansıttığını görürüz.
Çünkü bu kez elimizde ayna vardır ve ayna sadece güneşin görüntüsünü değil, güneşin sıcaklığını da yine kendi kapasitesi oranında yansıtır.
Güneşin aynadaki yansımasında yedi renk ayrı ayrı görülmez ve tamamı birden bir ışık olarak kendisini gösterir. İşte bu yönüyle ayna, diğer şeffaf cisimlere göre daha geniş kapasiteli, daha büyük meziyetlere sahiptir.
Şimdi bu aynayı daha da büyütelim ve dünya büyüklüğünde bir ayna farzedelim. Bu durumda o aynada yansıyan güneş sadece o aynanın içinde yansımakla kalmaz, aynanın yöneldiği cihete de hem ışığıyla, hem ısısıyla, hem yedi renginin tamamıyla yansıma yapar.

Aslında güneş ışığını yansıtma özelliği sadece şeffaf cisimlere mahsus değildir. Aslında canlı-cansız bütün varlıklar, sahip oldukları özellik ve vasıflarıyla güneş ışığını farklı şekillerde yansıtırlar. Örneğin kırmızı bir gül, maddî yapısı itibariyle mükemmel bir san’at eseriyken, güneş ışığındaki kırmızı rengi kendine has bir görüntüyle yansıtır.
harika-gul-resmi
Aynı özellik bütün bitkilerde, bütün hayvanların, kuşların, kelebeklerin, sineklerin hepsinde vardır. Kimisi tek bir rengi, kimisi onlarca, belki yüzlerce rengi, birbirinden farklı tonlarla yansıtırlar. Yansımalar belki sayılamayacak kadar çok çeşit ve mahiyettedir. Bu kadar çokluğa, çeşitliliğe ve farklılığa rağmen, güneş tektir.
Kırmızı bir gülün güneşe ayna olmasıyla, sayısız gül çeşitlerini, nihayetsiz çiçek çeşitlerini, neredeyse sınırsız varlıkları üzerinde barındıran yeryüzünün güneşe ayna oluşu arasında çok ama çok fark vardır. Çünkü dünya, tek başına güneşin ışığından ısısına kadar sayılamayacak kadar çok özelliğini yansıtma özelliğine ve kapasitesine sahiptir.
İŞTE....
EZEL ve EBED Güneşi olan CENAB-I HAK, başta da belirttildiği gibi, sayısız ve sınırsız güzellikteki isimlerini ve sıfatlarını yansıtacak sayısız varlıklar yaratmıştır. O isim ve sıfatlarının eşsiz güzelliğini şuur sahibi varlıklar yaratmış, o görenlerin gözleriyle kendi isim ve sıfatlarını görmek istemiştir.
Bütün varlıklar bir şekilde ESMAya mazhar olurken, varlıkların en mükemmeli, üstünü ve CENAB-ı HAKKın bir nevi yaveri olan Hz. MUHAMMED (a.s.m.) elbette bütün kâinat çapında değere sahip bir aynadır. En değerli, en kapsamlı ayna olarak Hz. MUHAMMEDi (a.s.m.) diğer varlıklardan daha üstün ayna olmasını üç ana cihetten değerlendirebiliriz.
Birincisi kâinat içinde en mümtaz ayna olmasıdır. Zerreden güneşlere kadar bütün varlıklarda, kendi kapasitesine ve potansiyeline göre gerçekleşen tüm yansıma ve tecellîlerin tamamı Hz. MUHAMMED (a.s.m.) aynasında yansır ve tecellî eder.
İkincisi, en cami, en kuşatıcı, en kapsamlı bir ayna olmasının yanısıra, birer ayna mesabesinde olan bütün varlıkların yaratılmasına vesile olmasıdır. Bir diğer ifadeyle, ESMâÜ’L-HÜSNAâ’nın en yoğun ve en mükemmel şekilde tecelli ettiği ZâT-I MUHAMMEDİ (a.s.m.) bütün aynaların zübdesi ve çekirdeğidir; buna karşılık kâinat bu küçük aynanın açılımıdır.
Üçüncü olarak Hz. MUHAMMED (a.s.m.) bütün varlıklar âleminin, bütün şuur sahibi varlıkların gözü önünde hem kendindeki sonsuz güzellik ve mükemmellikteki ESMâ yansımalarını her haliyle sergilerken, diğer yandan büyütülmüş bir insan misali olan kâinattaki yansımaları göstermekte, işaret etmektedir. Her bir varlık ozerindeki İlahî yansımalarını okumakta, anlatmakta ve insanlığa öğretmektedir.
ALLAH-U TEALA kendi cemâlini sevmesiyle, o cemâlin ve güzelliğin aynası olan HABİBİsini çok sevmektedir.
Kendi güzel isimlerini sevmesiyle, o İlahî isimlerin en geniş çaplı mazharı olan HABİBİsini ve onun yakınlarını da sever. Kendine ait bütün san’atlarını sevmesiyle, o san’atın dellâlı ve teşhircisi olan HABİBİsini ve ona benzeyenleri de sever. Bütün san’at eserlerini sevmesiyle, o eserleri görüp, tefekkür edip “MAŞALLAH, BAREKALLAH, ne kadar güzel san’at eserleri” diyerek takdir eden o HABİBİsini ve onun ardından gidenleri de sever. Yarattığı bütün varlıklardaki güzellikleri sevmesiyle, her türlü maddi ve manevî güzellikleri, suret ve siret güzelliğini üzerinde barındıran HABİB-İ EKREMİNİ ve ona tabi olan insanları da sever.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder