Yûnus aleyhisselâm, Asûr Devletinin başşehri ve önemli bir ticâret merkezi olan Ninova şehrine peygamber olarak gönderildi.
Putlara tapan Ninova halkını senelerce ALLAHÜ TEALAya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Kavmi ona imân etmedikleri gibi birçok ezâ ve cefâda bulundular. Onunla alay ettiler. Fakat Yûnus aleyhisselâm yılmadan ve ümitsizliğe kapılmadan onları hak dine dâvet etti.
ALLAHÜ TEALAnın azâbıyla korkuttu. Fakat Ninova halkı, ''Tek bir kişinin hatırı için azap inip herkesi yok edecekse müsâde et bu azap gelsin.'' deyip alay ettiler. Yûnus aleyhisselâm kavminin küfürde isrâr etmesine üzülüp onların arasından ayrıldı.
ALLAHÜ TEALA ona vahyedip; ''Kullarımın arasından ayrılmakta acele ettin. Geri dön, kırk gün daha onları imâna çağır.'' buyurdu. Yûnus aleyhisselâm bu ilâhi emir üzerine kavmine döndü ve onları hak dine dâvete devâm etti. Otuz yedi gün aralarında kaldı. Kavmi yine inanmadı. Bunun üzerine Yûnus aleyhisselâm ''O hâlde üç güne kadar başınıza gelecek azâbı bekleyin deyip Ninovadan ayrıldı. Dicle Nehri kenarına vardı. Fakat buraya ALLAHÜ TEALAdan emir almadan gelmişti.Çünkü RABBi ona kırk gün onların içinde kal demişti o ise otuz yedi gün kalmıştı.
Dicle Nehri kenarındayken yolcularla dolu olan bir gemiye bindi. emi hareket edip kıyıdan uzaklaştı. Gemi bir müddet seyrettikten sonra durdu ve kımıldamaz oldu.Hava da aniden bozuldu denizin dalgaları hırçınlaşmaya başladı.
Gemidekiler durumu uğursuzluk kabul edip: ''Burada efendisinden kaçan bir kul vardır. Kur'a atalım o meydana çıkar!'' diye söyleştiler. O zamâna kadar âdetleri kur'a kime isâbet ederse onu cezâ olarak denize atmaktı. (Yûnus da şüphesiz resullerdendi. Hani o, RABBinden izinsiz kaçıp yolcusunu doldurmuş gemiye kendini atmıştı. Kur’a çekmiş, kur’ada kaybedenlerden olunca denize atılmıştı.(SÂFFÂT-139,140,141))
Âdetleri gereği kur'a çektiler. Kur'a Yûnus aleyhisselâma çıktı. O zaman Yûnus Aleyhisselâm bunun kendisi hakkında ilâhi bir imtihan olduğunu kabul edip tevekkülle; ''O âsi kul benim!'' dedi. Gemidekiler Yûnus aleyhisselâma bakıp sâlih bir kimse olduğunu anlayıp; ''Bu zât köleye benzemiyor!'' diyerek yeniden kur'a çektiler. Kur'a yine hazret-i Yûnus'a isâbet etti. Üçüncü defâ çekilen kur'a da Yûnus aleyhisselâma isâbet etti. Bâzıları; ''Şüphesiz bu kişinin suçu olmalı!'' dediler.Böylece onu denize attılar.
Yûnus Aleyhisselâm denize atıldığında çaresiz kalmıştı.Çünkü bir tarafta denizin azgın dalgaları diğer tarafta çakan şimşekler,fırtına ve bardaktan boşalırcasına yağmur.Bütün bu olumsuzlukların yanında kendisini yutmak için yaklaşan bir balık.
Şu halde kurtulması imkansız görünüyordu.Kurtulmanın sebepler olarak imkansız olduğu anda bütün sebeplerin sahibi olan RABBini hatırladı.RABBine yalvarışa ‘’Senden başka ilâh yoktur, sen noksanlıklardan münezzehsin, Şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum"(ENBİYA 87) yakarışıyla başladı.
O’na zarar vermede ittifak etmiş gibi görünen gökyüzü,deniz ve balık hakkında RABBinden yardım istedi.Böylece Sırr-ı Ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf etti.Şöyle ki:
TEVHiD Birleme. Bir ALLAH'tan başka ilâh olmadığına inanma
Kainattaki umumi düzen bir elden çıktığının ispatıdır.Nasıl kiKüçük bir köyde iki muhtar bulunsa, köyün nizamı bozulur. Bir nahiyede iki müdür, bir vilayette iki vali bulunsa, kargaşa yaşanır.Aynen öyle de Kainatta sinek kanadından tut,yıldızlara kadar öyle bir nizam var ki eğer zerre miktar müdahale olsaydı nizam bozulacaktı. Halbuki, nazar-ı beşer ne kadar çabalasa şu muhteşem kainatta, hiçbir yerde kusur bulamayacak.Demek bir elden çıkmıştır.Bu inanaca TEVİD denir.
EHADiYYET : ALLAH’ın her bir eserindeki birlik tecellisi.Yani nazarımızı umum kainattan bir varlığa çevirseniz yine ALLAH’ın varlığını göre bilirsiniz.Mesela Yûnus Aleyhisselâm’ı yutacak balığı ele alalım.Balığın kalbinin çalışması göz yapısı ve vücudundaki herhangi bir organı ele alınsa muazzam bir ilim müşahede edilecektir.Madem mükemmellikler tesadüflere verilemez öyleyse bu balığın bir sahibi,bir yaratanı olmalıdır.Onu yaratan da ALLAH’tır.Bu şekilde RABBin varlığını bulmaya daEHADiYYET denir.
Sırr-ı Ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf etmesi;balığın denizin ve gökyüzünün Yûnus Aleyhisselâm’ın hayatının kurtulması için üzerlerin düşeni yapmalarına denir.Yani Sırr-ı Ehadiyetle gece ,balık ve denize ayrı hitapta bulunulurken Nur-u tevhidle de birbirinden bağımsız bu üç varlığın Yûnus Aleyhisselâm’ın kurtuluşunda beraber hareket etmeleridir.
Evet Yûnus Aleyhisselâm’ın durumuna göre bizim durumumuz çok daha hassasadır.Bizim GECEMİZ yani sonumuz meçhuldür.Kainatın EfendisiSAV "Ölen bir nefis ölüm anında ALLAHın bir ve benim ALLAH elçisi olduğuma şehadet eder, kalbi de bunu tasdik ederse, ALLAH mutlaka ona mağfiret kılar." Hadis-i Şerifiyle bize verilen hayat emanetinin geri alınma anının nasıl en güzel olabileceğini anlatıyor. Acaba ömrümüzü hüsn-ü hatimeyle bitirebilecek miyiz.
Acaba dünya meşgaleleriyle hemdem olduğumuz bir anda aniden gelecek ölüm bizi hazırlıksız yakalayabilir mi?İnsanlığın sultanı(sav): "Ölüp de pişman olmayan yoktur, mutlaka herkes nedamet duyar: İyi yolda olan hayrını daha çok artırmadığı için pişman olur, nedamet duyar. Kötü yolda olan da nefsini kötülükten çekip almadığına pişman olur, nedamet duyar." (Tirmizi, Zuhd 59, (2405).Hadis-i Şerifiyle insanın ölmesiyle dünyadaki her şeyin boş olduğunu esas olanın ALLAH’a kulluk olduğunu anlayacağını ifade ediyor.
Ölüm gelmeden RABBe yöneliş çok önemlidir.
Zira PEYGAMBERİMİZ(sav) dünyayı ebedi zannedip ona sımsıkı sarılan kişinin RABBi karşısında düştüğü durumu şöyle anlatır: "Kıyamet günü kul (hesap vermek üzere huzur-u ilahiye) getirilir. ALLAH TEALA Hazretleri:
"Ben sana kulak, göz, mal ve evlat vermedim mi?Hayvanları ve ekimi emrine vermedim mi? Seni bunlara baş olmak, onlardan istifade etmek üzere serbest bırakmadım mi? Acaba, benimle bugünkü Şu karsılaşmanı hiç düşündün mü?" diye soracak. Kul da: "Hayır" diyecek. ALLAH TEALA Hazretleri: "Öyleyse bu gün ben de seni unutacağım, tıpkı senin (dünyada) beni unuttuğun gibi!" buyuracak." (Tirmizi, Kiyamet 7, (2430).O gün RABBin unutacaklarının akıbeti malumdur.Evet dönüşün imkansız olduğu ahiret yolculuğuna hazırlıksız yakalanma ihtimali insan için hep vardır.
Bizim DENİZİMİZ içinde yaşadığımız toplumdur.Bir tarafta sokaklar günah seli olmuş diğer tarafta televizyon insanların en mahrem hallerini serrişte ederek insanları ısrarla günaha teşvik ediyor.Bütün bunların yanında anne babalar da gaflet içinde.Çocuğunun 20-30 sene hayatını rahat yaşaması için maddi-manevi birçok zorluklara katlanan aileler kendilerine emanet olarak verilen yavrularının ebedi hayatlarını hiç düşünmüyorlar.Toplumda hemen herkes sanki ebedi dünyada kalacakmış gibi dünyaya yapışmış durumdalar.Muhakak gelecek ölüm yüzde yüz yaşanacak hesap günü hiç akla getirilmiyor.İnsanlar büyülenmiş gibi dünyanın peşinden koşuyorlar.Elbette herkesin bu melun ortamdan etkilenme tehlikesi var.
Bizim hûtumuz yani BALIĞIMIZ nefsimizdir. Yûnus Aleyhisselâm balığın yutmasıyla ölseydi ne olurdu. Dünyada beş on sene daha yaşamamış olurdu.Zaten sonunda ölüm yine onu yakaladı.Peki onun balığına mukabil bizim nefs-i emaremiz bizi yutarsa.Yani bütün kötü emellerine bizi mahkum ederse.Ebedi hayatımız mahv olacak.Bir çakmağın ateşinden vaveyla eden insan eğer ALLAH’ın emirlerini nefsinin isteklerinden geride tutarsa‘’Onların varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir’’.(Enfal 73) ayetinde ifade edilen cehhennme girecektir.Evet insan nefsinin isteklerine baş kaldıra bilmelidir ki ALLAH’ın rızasını kazanabilsin.
Nefsimiz bize cenneti kazanmada imtihan edilmek için verilmiştir.Tıpkı üniversiteyi kazanmamız için verilen soru kitapçıkları gibi.Eğer biz onu isteklerimize boyun eğdirirse cennete gideriz.
Madem son nefesimizi kelime-i şehadet getirerek vereceğimizi şimdiden bilmek elimizde değil.Madem toplumda bizi günaha sevk eden bütün olumsuzlukları ortadan kaldırmaya muktedir değiliz.Madem nefsimizin istekleri her ne kadar zehirli bir bal gibi bir lezzet verip binler acı verse de bizi aldatma ihtimali var.Elbette her şeyin hakimi ve her şeyin sahibi olan ALLAH’ımızdan bizleri günahlardan koruması için yardım talebinde bulunmalıyız.’’Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız’’(KAF16)
لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ’’ Senden başka ilâh yoktur’’ cümlesiyle istikbalimize yani ölüm anımıza(çünkü her mümin bu sözün son sözü olmasını ister) سُبْحَانَكَ ‘’sen noksanlıklardan münezzehsin’’ kelimesiyle dünyamıza.Yani senin her şeye gücün yeter.Ahiret hayatımızın zararına olan bütün tehlikelerden ancak sen bizi korursan kurtulabiliriz. اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ‘’Şüphesiz ben zulmedenlerden oldum’’ fıkrasıyla nefsimize.Yani ben günah işlemekle rahat ediyormuş gibi görünsem de aslında sonu cehennem olduğu için nefsime zulmetmiş oluyorum.Çünkü burada aldığı cüzi keyif yüzünden ahirette şiddetli azaba maruz kalacak.
Evet istikamet içersinde olabilmek ancak Kuran’ın gösterdiği yoldadır.Unutulmamalıdır ki Nefsimiz bize cenneti kazanmak için bir imtihan unsurudur eğer onun her istediğine uyarak kontrolü nefse verirsek bizi götüreceği yer ateştir. Eğer ALLAH’ın bize verdiği iradeyi kullanarak biz nefsimizi kontrol altına alırsak gideceğimiz yer ebedi mutluluk diyarı olan cennettir.