“Ey abdim, ihtiyarınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm.
Öyle ise mes’uliyet sana aittir.”
Teşbihte hata olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omuzuna alsan, onu muhayyer bırakıp “Nereyi istersen seni oraya götüreceğim” desen; o çocuk yüksek bir dağı istedi, götürdün. Çocuk üşüdü yahut düştü. Elbette “Sen istedin” diyerek itab edip, üstünde bir tokat vuracaksın.
Teşbihte hata olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omuzuna alsan, onu muhayyer bırakıp “Nereyi istersen seni oraya götüreceğim” desen; o çocuk yüksek bir dağı istedi, götürdün. Çocuk üşüdü yahut düştü. Elbette “Sen istedin” diyerek itab edip, üstünde bir tokat vuracaksın.
İşte, CENAB-I HAK, Ahkemü’l-Hâkimîn, nihayet zaafta olan abdin iradesini bir şart-ı âdi yapıp, irade-i külliyesi ona nazar eder.
Elhasıl; Ey insan!
Elhasıl; Ey insan!
Senin elinde gayet zayıf, fakat günahda ve yıkıp yok etmelerde bozulmalarda eli gayet uzun ve iyilikler, sevaplarda eli gayet kısa, Dilediği gibi hareket edebilme namında bir iraden (dileme, seçim yapma gücün) var.
O iradenin bir eline duayı ver ki, manevi zincir bir meyvesi olan Cennete eli yetişsin ve bir çiçeği olan saadet-i ebediyeye eli uzansın.
Diğer eline istiğfarı ver ki, onun eli seyyiâttan kısalsın ve o lânet edilmiş ağaçın bir meyvesi olan zakkum-u Cehenneme yetişmesin.
Demek, dua ve tevekkül iyiliğe eğilim büyük bir kuvvet verdiği gibi,
Demek, dua ve tevekkül iyiliğe eğilim büyük bir kuvvet verdiği gibi,
istiğfar ve tevbe dahi kötülüğe eğilim keser, haddi aşmalarını kırar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder