6 Ekim 2012 Cumartesi

dayanak ve yardım isteme

İnsan
binler çeşit elemler ile acı çeken ve binler nevi lezzetler ile lezzetlenen
bir hayat sahibi makine

ve gayet derece acziyle beraber hadsiz maddî, manevî düşmanları
ve nihayetsiz fakrıyla beraber hadsiz zâhirî ve bâtınî ihtiyaçları bulunan
ve sürekli olarak geçip gitme kaybolma ve ayrılık tokatlarını yiyen bir bîçare mahluk iken,
birden
îman ve ubudiyetle
böyle bir sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Padişah,
ALLAH a bağlanmak
bütün düşmanlarına karşı bir dayanak noktası
ve bütün hacatına(İhtiyaçlar) medar bir yardım isteme noktası
bulur.
İnsanın aczi ve fakrı nihayetsizdir,
yani insan havadan suya, denizden, aya, geceden gündüze, uyumadan uyanmaya, ölmeden dirilmeye kadar pek çok şeye muhtaçtır. Bu ihtiyaçlar saymakla bitmez, nihayetsizdir.
Öte yandan insan bu muhtaç olduğu şeylerin hiç birini kendi gücüyle yapacak halde değildir, bu yönüyle de insan sonsuz acizdir.
İnsanın böyle yaratılması, ALLAH’ın kudretine ve rahmetine en geniş,
en büyük bir ayna olması içindir.
İnsanın her ihtiyacı onda bir ismin tecellisine vesile olmuş
ve böylece insan bütün esmaya mazhar, en şerefli bir mahluk olmuştur;
ilme ihtiyacı onda Âlim ismini,
rızka ihtiyacı Rezzak ismini,
şifa ihtiyacı Şafi ismini,
hidayete ihtiyacı Hadi ismini,
mağfirete ihtiyacı Ğaffar ismini
tecelli ettirmiştir.
Bu değerli mahluk bu dünyada rahat yüzü görememekte,
devamlı olarak sevdiklerinden ayrılmaktadır. Ne gençliği, ne sıhhati, ne de sevdikleri ona sürekli arkadaşlık etmemekte, sırası gelen onu bırakıp gitmekte ve sonunda da o, kalanların tümünü terk ederek kabre yalnız başına girmektedir.
Bu hal, onu
“her şeyin dizgini elinde, her şeyin hazinesi yanında bir
Kadir-i Zülcelale ve bir Rahim-i Zülcemale”
iman ile Ona intisap etmeye ve kulluk görevlerini yerine getirerek hizmetine girmeye götürmektedir.
İnsan, ALLAH’a iman ve intisap etmekle bütün düşmanların hücumundan kurtulur. Bütün ayrılıkları ahirete iman ile ortadan kalkar. Ölümün hiçlik olmadığını, bu fani dünyanın baki bir âlem hesabına çalıştığını, bu âlemin acı ve tatlı bütün meyvelerinin orada tadılacağını, ebedi gençliğin, solmayan sıhhatin, kaybolmayan dostlukların ancak o ebediyet yurdunda bulunduğunu, oraya gitmenin yolunun ise bütün âlemleri yaratan ALLAH’a iman etmek, ibadetle hizmetine girmek olduğunu anlamakla, dünyanın bütün sıkıntılarından kurtulur.
Böyle bir insana, bu dünyanın bütün dertleri ve elemleri,
imtihanda çekilen sıkıntılar gibi olur, yahut,
tarlada çekilen sıkıntılara benzer.
Bu şuura ermiş bir mümin hakkında, “ecelin idam ilânı terhis tezkeresine çevrilir.”
Dünyadan ayrılmayı, kışladan ayrılma gibi görür. Ayrıldığı fani mekânların yerini baki saraylar alacak, askerlik arkadaşlarına bedel, bütün dost ve sevgililerine kavuşacaktır. Kaldı ki, geride bıraktığı arkadaşları da her gün ona doğru bir adım daha gelmektedirler;
ölüm ötesinde yine onlara kavuşacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder