Çok zengin ve muktedir bir zat,
emrinde çalışan iki işçiye, servet idare etmenin meşakkatini, tasarrufunun büyüklüğünü, zenginliğin bir takım lezzetlerini, kendi haşmet ve ihtişamını anlatmak için
çok tesis ve fabrikalarından ikisinin idare ve gelirini, bir yıllığına emaneten onlara verir.
Şart olarak da fabrikanın mülkiyeti, içindeki makinelerin eksiksiz geri verilmesi, kendi namına işlettirilmesi ve kendi ahlaki prensiplerine göre idare edilmesi gibi şeyleri
o iki işçiye tembih eder.
İki işçiden birincisi, fabrikanın idaresini alır ve aynen O zatın direktifine göre hareket eder
ve onun çok vasıflarını kıyas yolu ile anlar.
Mesela der, “Ben şu küçük tesisi idare ediyorum, şu zat ise binlercesini idare ediyor. Ben, şu kadar insanla uğraşıyorum, O binlercesi ile alakadardır…” der.
O Zat’a olan sevgi ve saygısı artar ve her orada geçici ve emaneten bulunduğunu unutmaz.
Bu davranışı ile onun teveccühünü kazanır.
O Zat da, onu çok büyük bir mükafatla ödüllendirir.
Diğer işçi ise,
Diğer işçi ise,
fabrikaya girer girmez, vaziyetini ve vazifesini unutur.
Hemen fabrikanın isim tabelasını indirir, kendi ismini takar.
İdarede O zatın ahlakına uymaz. Demirbaş olan makineleri keyfine göre satar.
Emanetçi ve geçici olduğunu hiç hatırlamaz.
Asıl fabrika sahibini inkar eder ve ona meydan okur.
Haddini aşarak temellük (Sâhib olmak,Kadir ve muktedir olmak)davasına sapar.
Ayna olduğunu inkar eder.
Mevhum olan, yani farazi olan hallerini gerçek telakki eder.
Bir cihetle gasp ve hırsızlık yapar.
Ve asıl fabrika sahibi olan O zat da ona layık bir ceza ile onu cezalandırır.
İşte bu misalde olduğu gibi, insanın vücudu bir fabrikanın azaları gibidir.
İşte bu misalde olduğu gibi, insanın vücudu bir fabrikanın azaları gibidir.
O zat ise, CENAB-I HAKK'tır.
O iki işçi ise,
biri mümin ve haddini bilen, temellük(kendine mal etme) davasına sapmayan, benlik ve hislerini ALLAH’ın isim ve sıfatlarını anlamakta kullananları temsil eder. Diğeri ise temellük davasına sapan, haddini aşan, kendine ait olmayan şeyleri kendine mal eden, firavun meşrep kafirleri temsil eder.
O Zat’ın tembihleri ise İslam ve şeriattır ve hakeza.
Mesela akıl ALLAH’ın insana güzel bir nimeti ve hediyesi iken, insan bu nimet ve hediyeyi ve onunla izhar edilen harika halleri kendinden biliyor. Güzel bir eser ya da kitap yazıp ve halk da ona teveccüh edince, o eser ve kitaptaki ALLAH’ın yüzde doksan dokuz hissesini haksız yere kendi benliğine alıyor ve kendine perestij edecek kadar muhabbet ediyor.
Madem bu eser benim deyip, diğer sebeplerden hasıl olan eserleri de o eserlerin sebeplerine mal ettirip, sebepleri de İlahlaştırıyor.
Söz gelimi, madem bu kitap ve eser benim aklımın eseridir, o zaman bal arının, süt ineğin, yumurta tavuğundur diyerek, kainatta ALLAH’a hiçbir hisse bırakmıyor. En sonunda tabiat bataklığına saplanıyor.
Her neticeyi bir sebebe dayandırıp, tevhidi inkar ediyor.
Kendince ALLAH’ın mülkünü gasp edip hırsızlık yapıyor.
Evet, ALLAH’ın yasakladıklarını yapmak, emrettiği şeyleri yapmamak gasp ve hırsızlıktır.
Onun emanetine bir hıyanettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder