29 Mart 2014 Cumartesi

Sen, Mesleğini ve fikirlerini hak bildiğin vakit, “mesleğim haktır veya daha güzeldir “ demeye hakkın var. Fakat,” yalnız hak, benim mesleğimdir” demeye hakkın yoktur. İnsafsız nazarın ve düşkün fikrin hakem olamaz. Başkasının mesleğini butlân (haksızlıkla,boş ve abes olmakla, hak olmamakla) ile mahkum edemez.
Fotoğraf: Sen, Mesleğini ve fikirlerini hak bildiğin vakit, “mesleğim haktır veya daha güzeldir “ demeye hakkın var. Fakat,” yalnız hak, benim mesleğimdir” demeye hakkın yoktur. İnsafsız nazarın ve düşkün fikrin hakem olamaz. Başkasının mesleğini butlân (haksızlıkla,boş ve abes olmakla, hak olmamakla) ile mahkum edemez.




haylazlık ederken sinsice gülen çocuğunu tehdit eden annesi "Sen gül, ben de sana gülerim!" derken, onun gülmesinin tamamen farklı şekildedir
Fotoğraf: haylazlık ederken sinsice gülen çocuğunu tehdit eden annesi "Sen gül, ben de sana gülerim!" derken, onun gülmesinin tamamen farklı şekildedir


İmtihanın en büyük maksadı, bilenlerle bilmeyenleri, çalışkanlarla tembel olanları, aklını kullananlarla kullanmayanları birbirinden ayırt etmektir

Fotoğraf: İmtihanın en büyük maksadı, bilenlerle bilmeyenleri, çalışkanlarla tembel olanları, aklını kullananlarla kullanmayanları birbirinden ayırt etmektir.


Nefs ve şeytan faydalı birer alet mesabesindedir. Tıpkı ateş veya bıçak gibi. Ateşi evimizi ısıtmakta, yemeğimizi pişirmekte, etrafımızı aydınlatmakta ve daha bir çok faydalı işlerde kullanırız. Ama dikkat edilmezse ateş insanın evini yakar.... Bıçak elini doğrayabilir. Fakat kimse ateş evimi yakar, bıçak elimi doğrar diye bunları kullanmaktan vazgeçmez.
Aynen bunun gibi, nefsin sayısız faydaları, yanlış kullanıldığı taktirde de büyük zararları vardır. Mesela nefs yaratılmasaydı insan ve hayvanlarda yeme, içme, evlenme, üreme arzusu olmayacaktı. Yaşamak ve hayatta kalmak için barınma, ısınma, tehlikelere karşı korunma, düşmanla savaşma, ihtiyaçları giderme, icat ve keşiflerde bulunma gibi yetenekler de bulunmayacaktı. Kısacası hayat olmayacaktı.
Fotoğraf: Nefs ve şeytan faydalı birer alet mesabesindedir. Tıpkı ateş veya bıçak gibi. Ateşi evimizi ısıtmakta, yemeğimizi pişirmekte, etrafımızı aydınlatmakta ve daha bir çok faydalı işlerde kullanırız. Ama dikkat edilmezse ateş insanın evini yakar. Bıçak elini doğrayabilir. Fakat kimse ateş evimi yakar, bıçak elimi doğrar diye bunları kullanmaktan vazgeçmez.
Aynen bunun gibi, nefsin sayısız faydaları, yanlış kullanıldığı taktirde de büyük zararları vardır. Mesela nefs yaratılmasaydı insan ve hayvanlarda yeme, içme, evlenme, üreme arzusu olmayacaktı. Yaşamak ve hayatta kalmak için barınma, ısınma, tehlikelere karşı korunma, düşmanla savaşma, ihtiyaçları giderme, icat ve keşiflerde bulunma gibi yetenekler de bulunmayacaktı. Kısacası hayat olmayacaktı.
 
 
 
 
"Gözün nuru, nur-u imanla ışıklanırsa ve kavîleşirse, bütün kâinat gül ve reyhanlar ile müzeyyen bir Cennet şeklinde görünür. Gözün gözbebeği de, bal arısı gibi, bütün kâinat safhalarında menkuş gül ve çiçek gibi delillerinden, bürhanlarından alacağı ibret, fikret, ünsiyet gibi üsare ve şiralarından vicdanda o tatlı, iman balları yapar.”
 
 
 
 
Safer ayına mahsus bir duâdan ve son çarşambası kılınabilecek bir namazdan bahsedilir. Ancak duânın da, namazın da sahih olup olmadığı konusu ciddî tahkike muhtaçtır. Duâdır; yapılabilir. Namazdır; kılınabilir. Fakat bu duânın veya namazın Safer ayına mahsus kılınması sünneti değil, daha çok bid’ati çağrıştırıyor. Bizim günlük beş vakit namazımız farzıyla, nafilesiyle, sünnetiyle, tesbihatıyla beraber mevcuttur. Buna ilâve yapmak istersek, geceleri teheccüd namazı, kuşlukları duha namazı, akşamları evvabin namazı gibi günlük nafileler de vardır ve bunların sıhhatinde hiç şüphe yoktur.
 
 
 
 
Vahidiyet in ehadiyet in izahı?

Büyük bir denizin üstüne, denizi ihata edecek kadar büyük harflerle kelime-i tevhit yazılsa, bu yazıyı okuyabilmek için, denizi kuşbakışı ihata edecek bir mevkie çıkmak lazımdır. Ama buna herkes tam güç yetiremeyeceği için, o yazıyı yazan zat, aynı manayı ve şekli ifade eden o yazıyı, denizin damlalarına da yazıyor.

Böylece her nazar sahibi o denizin umumu üst...ündeki yazıyı damlalar vasıtası ile okuyor. Sonra o denizin üstündeki haşmetli yazıya intikal ediyor. Yoksa, damla olmasa, o yazıyı okuması mümkün değildir.

İşte, deniz kainattır, o yazı ise ALLAH’ın isim ve sıfatlarının tecellisidir. Damla ve üstündeki aynı yazı ise, kainatın umumundaki o tecellilerin cüzündeki, yani her bir parçadaki, her bir fertteki tecellisidir. Deniz, Vahidiyeti; damla ise Ehadiyeti temsil ediyor.

Bütün nebatat veya umum çiçekler, Vahidiyeti gösterir. Küçük ve tek bir çiçek ise, Ehadiyeti gösterir.









İnsan büyükçe bir taşı kaldıramaz ve o taşı kaldırmak için kendi kuvvetinden çok daha fazla bir kuvvetin olması gerektiğini düşünür. Sonra bunun ölçüsüyle, yıldızları ve gezegenleri bir sapan taşı gibi çeviren ALLAH-u Teâlâ’nın kudretini an...lamaya çalışır ve şöyle tefekkür eder: “Basit bir taşa bile gücüm yetmiyor ve bu taşı kaldırmak daha fazla bir kuvvet istiyor, acaba basit bir taşı kaldırmak bile böyle bir kuvvet isterse, semadaki yıldızları ve gezegenleri gezdirmek ve birbirine çarptırmadan çevirmek için nasıl bir kuvvete ve kudrete ihtiyaç vardır...”

İşte bu tefekkürde kişinin âczi bir ölçü olmuş ve bu âczin mikyasıyla kudret-i İlahiye anlaşılmaya çalışılmıştır.






Bekanın vücudun tekerrüründen ibaret olmasını ise şu misalle anlayabiliriz: Bizler yanan bir lambaya baktığımızda onu hep yanıyor şeklinde görürüz. Hâlbuki durum böyle değildir. Lamba bir yanmakta bir sönmekte, ancak bu yanıp sönmeler o kad...ar kısa bir zaman içinde olmaktadır ki, gözümüz ile o kısa zaman dilimini görememekte ve lambayı devamlı yanıyor zannetmekteyiz. Demek lambanın bekası, ışığının tekerrür-ü vücudundan ileri gelmektedir.

Aynen bunun gibi, insan için de beka, tekerrür-ü vücuttan ibarettir. Yani her saniye yenilenmesi, ona hayatın üflenmesi gerekir. Bu üfleme durduğunda ölüm vukua gelir.
Fotoğraf: Bekanın vücudun tekerrüründen ibaret olmasını ise şu misalle anlayabiliriz: Bizler yanan bir lambaya baktığımızda onu hep yanıyor şeklinde görürüz. Hâlbuki durum böyle değildir. Lamba bir yanmakta bir sönmekte, ancak bu yanıp sönmeler o kadar kısa bir zaman içinde olmaktadır ki, gözümüz ile o kısa zaman dilimini görememekte ve lambayı devamlı yanıyor zannetmekteyiz. Demek lambanın bekası, ışığının tekerrür-ü vücudundan ileri gelmektedir.   

Aynen bunun gibi, insan için de beka, tekerrür-ü vücuttan ibarettir. Yani her saniye yenilenmesi, ona hayatın üflenmesi gerekir. Bu üfleme durduğunda ölüm vukua gelir.









Yarın yepyeni bir gün değil
Bugüne bağlı bir gün
Bugün nasıl geciriyorsan yarın öyle gelişecek
Yaptıgın ibadetler hatalar günahlar iyilikler sevaplar
Yaşadıgın sıkıntılar hastalıklar musibetler
Davranışların sözlerin ...
Vs vs vs hepsi yarına yarınlara ahiretine yansıyor
Eger uyandıgında güzel bir güne başlamak istiyorsan bugün ibadetini yap tövbe et sabr göster selavat çek bolbol dua et sadaka ver en önemlisi ALLAHın merhametini kazanmaya bak
Fotoğraf: Yarın yepyeni bir gün değil 
Bugüne bağlı bir gün 
Bugün nasıl geciriyorsan yarın öyle gelişecek 
Yaptıgın ibadetler hatalar günahlar iyilikler sevaplar 
Yaşadıgın sıkıntılar hastalıklar musibetler
Davranışların sözlerin 
Vs vs vs hepsi yarına yarınlara ahiretine yansıyor
Eger uyandıgında güzel bir güne başlamak istiyorsan bugün ibadetini yap tövbe et sabr göster selavat çek bolbol dua et sadaka ver en önemlisi ALLAHın merhametini kazanmaya bak






ALLAHın izniyle
Olumsuz vesveselere, olumsuz hislere hatta olumsuz rüyalara kapılmam kaldıkı saçma sapan fala medyuma şarlatanlara kulak asmam
Heleki birşeylerin olumusuz gitmesinden endişe etmem

Ben ALLAHın atâ sını beklerim
Benim silahım/kapı gibi duam var
ALLAH bana yeter
 
 

 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder