Adalet iki şıktır. Biri müsbet, diğeri menfidir
Müspet adalet her şeyin yerli yerine konulması ve her hak sahibine hakkının verilmesi anlamındadır. Mesela, kuzunun bedenine aslan ruhu, aslanın bedenine de kuzu ruhu yerleştirmek adalete uygun olmaz.
Kulağın yüzdeki orantısı faraza iki metre olsa, adalet ve ölçüye sığmaz. Yüzün aritmetik alanında her azanın boyutları ince bir ölçü içinde düzenleniyor, faraza yüzdeki burun bütün yüzü kaplayacak derecede büyük olsa diğer azaların hakkına tecavüz etmiş olur ki bu da bir adaletsizlik tezahürüdür.
Dünya yüzünde unsur ve elementler adil bir şekilde dizayn edilmiştir, şayet demir bütün dünya yüzünü kaplasa idi hem hayat olmaz hem de diğer unsur ve elementlerin varlığına haksızlık edilmiş olurdu. Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Bu açıdan bakıldığında, kainatın umumunda mükemmel bir ölçü ve adaletin gözetildiği anlaşılır. Yani kainattaki bütün ahenk ve ölçüler, intizam ve kaideler hepsi adaletin bu şıkkının tezahürüdür. Her şey mutlak adalet ve ölçü içinde yaratılmıştır.
Adaletin diğer şıkkı olan menfi adalet ise, suçluyu cezalandırmak masumun hakkını vermektir ki bu adalet dünyada kamil manada tecelli etmiyor. Zira adaletin bu kısmı mahşere bırakılıyor. Mahşerde her hak sahibi hakkını alacağı gibi, her zalim de cezasını tam manası ile çekecek. Allah bu şık adaleti tehir eder, ama asla ihmal etmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder