29 Mart 2014 Cumartesi

" Hiçbir duygu kendiliğinden ortaya çıkmaz. Mutsuzluk, huzursuzluk, kaygı, öfke, nefret vs. duyguların önünde mutlaka olumsuz bir düşünce vardır. Bu olumsuz düşünce zamanla otomatik hale geldiği için beynimizden saniyenin milyonda biri hız...la geçer. Bu kadar hızlı geçen düşünceleri bilincimiz algılayamaz. Fakat bir sineğin uçuşunu bile kaydeden bilinçaltımız bu otomatik düşünceyi algılar ve kaydeder. Yani biz farkına varmadan beynimizde bazı kimyasal değişimler olur. Bu otomatik olumsuz düşünce olumsuz duyguları tetikler. Danışanlarıma düşüncelerini sorduğumda hemen hemen tamamına yakını duygularını dile getirirler. “Bu olay hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu olay yaşandığında ne düşündünüz?” gibi sorulara “Mutsuz oldum, husursuz hissettim, öfkelendim” gibi duygu kelimeleriyle cevap verirler. Bunun nedeni düşünceyi yakalayamamış olmaları ve yakaladıkları ilk bilginin duygularla ilintili olmasıdır. Ardından vücudumuz beyinden aldığı emirle fizyolojik tepkiler verir. Bunlar kızarma, terleme titreme, sesin yükselmesi, kalp atış hızının artması, soluk alışverişinin hızlanması gibi tepkilerdir. Son olan da bunlarla uyum gösteren bir davranış sergilemektir."
 

Fotoğraf: "  Hiçbir duygu kendiliğinden ortaya çıkmaz. Mutsuzluk, huzursuzluk, kaygı, öfke, nefret vs. duyguların önünde mutlaka olumsuz bir düşünce vardır. Bu olumsuz düşünce zamanla otomatik hale geldiği için beynimizden saniyenin milyonda biri hızla geçer. Bu kadar hızlı geçen düşünceleri bilincimiz algılayamaz. Fakat bir sineğin uçuşunu bile kaydeden bilinçaltımız bu otomatik düşünceyi algılar ve kaydeder. Yani biz farkına varmadan beynimizde bazı kimyasal değişimler olur. Bu otomatik olumsuz düşünce olumsuz duyguları tetikler. Danışanlarıma düşüncelerini sorduğumda hemen hemen tamamına yakını duygularını dile getirirler. “Bu olay hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu olay yaşandığında ne düşündünüz?” gibi sorulara “Mutsuz oldum, husursuz hissettim, öfkelendim” gibi duygu kelimeleriyle cevap verirler. Bunun nedeni düşünceyi yakalayamamış olmaları ve yakaladıkları ilk bilginin duygularla ilintili olmasıdır. Ardından vücudumuz beyinden aldığı emirle fizyolojik tepkiler verir. Bunlar kızarma, terleme titreme, sesin yükselmesi, kalp atış hızının artması, soluk alışverişinin hızlanması gibi tepkilerdir. Son olan da bunlarla uyum gösteren bir davranış sergilemektir."
 
 
 
 
 
 
 
 
İnsanda ene, nefis, şeytan gibi cihazlar var ve bunlar ancak mücahede ve mücadele ile susturulabilirler. Bunlara "siz yoksunuz" demekle bunlar yok olmuyorlar. Bu duyguların en büyük davası ise varlık davasıdır. Hatta ene, nefis ve şeytan bütün şerlerini bu varlık davası üstüne bina ediyorlar.
Fotoğraf: İnsanda ene, nefis, şeytan gibi cihazlar var ve bunlar ancak mücahede ve mücadele ile susturulabilirler. Bunlara "siz yoksunuz" demekle bunlar yok olmuyorlar. Bu duyguların en büyük davası ise varlık davasıdır. Hatta ene, nefis ve şeytan bütün şerlerini bu varlık davası üstüne bina ediyorlar.
 
 
 
 
 
 
 
 
Vakit geldi
HAYY isminin tecellisi
Tekrar dirilme zamanı
Herşey canlanmaya başladıııı
Eeee bizede sanatcının eserlerini saygıyla hayretle seyretmek gıdamızı almak duyguları coşturmak haz almak düşer 
 
 
 
Şeytan boş kuruntularla oyalar
“…Ve onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntularla oyalayacağım…” (Nisa Suresi, 119)
Şeytan, insanları boş hayallerle avutur, boş kuruntularla onları oyalar. Çölde yol alanlar zaman zaman serap görürle...r, onu gerçek zannederler, ümitle ona doğru koşarlar. Hâlbuki bir hayalin peşinde koşmaktadırlar. Onun gibi şeytan da insanları boş fikirlerle, hoş hayallerle durmadan oyalar. Mesela, batıl bir fikrî akım çıkar, nice insan bunun peşine takılır. Hâlbuki bir işlerine yaramayacak, onları asla mutlu yapmayacaktır.Devamını Gör
 

 
 
 
 
 
ALLAH, kainatta var olan bütün mahlukatı ihtiyaç ve fakirlik içinde yaratmıştır. Özellikle hayat ve şuur sahibi varlıklar, kainatta her şeye muhtaç olarak yaratılmışlardır. İşte bu ihtiyaçların hepsine birden fıtrat denilebilir. Yani bütün ...mahlukatın mahiyet ve fıtratı ihtiyaçlar ile kaplanmıştır. İşte bu ihtiyaçlar da bir nevi ALLAH’tan talep ve istekte bulunuyorlar.

Mesela, bir mide acıkması ile ALLAH’tan rızık talep ediyor. Bir göz görme ihtiyacı ile renkleri ve görüntü alemini talep ediyor ve hakeza. ALLAH da bu ihtiyaçlara mutlak bir ekseriyet ile cevap veriyor. Zira mahlukatın bu ihtiyaçları tedarik etmesi imkansızdır. Mesela bir elmanın icadı için bütün kainatın çarklarını işletmek ve döndürmek gerekiyor. İnsan ise buna muktedir değildir.
 

Fotoğraf: ALLAH, kainatta var olan bütün mahlukatı ihtiyaç ve fakirlik içinde yaratmıştır. Özellikle hayat ve şuur sahibi varlıklar, kainatta her şeye muhtaç olarak yaratılmışlardır. İşte bu ihtiyaçların hepsine birden fıtrat denilebilir. Yani bütün mahlukatın mahiyet ve fıtratı ihtiyaçlar ile kaplanmıştır. İşte bu ihtiyaçlar da bir nevi ALLAH’tan talep ve istekte bulunuyorlar.

Mesela, bir mide acıkması ile ALLAH’tan rızık talep ediyor. Bir göz görme ihtiyacı ile renkleri ve görüntü alemini talep ediyor ve hakeza. ALLAH da bu ihtiyaçlara mutlak bir ekseriyet ile cevap veriyor. Zira mahlukatın bu ihtiyaçları tedarik etmesi imkansızdır. Mesela bir elmanın icadı için bütün kainatın çarklarını işletmek ve döndürmek gerekiyor. İnsan ise buna muktedir değildir.
 
 
 
 
 
 
"bir düşün...
bir sabah uyanıyorsun,evinin salonunda yepyeni eşyalar ,bulaşıklar yıkanmış,güzel yemek kokuları geliyor.. tek başına yaşıyorsun ve bunları kim yaptı diye düşünmezmisiniz...

Ya birde şu kainata bakın..
miskokulu çiçekler ,enfes tattaki yiyecekler,meyveler..yemyeşil doğa,içtikçe ferahlatan su...bütün bunların kendi kendine olduğu düşüncesi...
Yorum Büyükekin"
 
Fotoğraf: "bir düşün...
bir sabah uyanıyorsun,evinin salonunda yepyeni eşyalar ,bulaşıklar yıkanmış,güzel yemek kokuları geliyor.. tek başına yaşıyorsun ve bunları kim yaptı diye düşünmezmisiniz...

Ya birde şu kainata bakın..
miskokulu çiçekler ,enfes tattaki yiyecekler,meyveler..yemyeşil doğa,içtikçe ferahlatan su...bütün bunların kendi kendine olduğu düşüncesi...
Yorum Büyükekin"
 
 
 
 
 
"İnsanın kendi yavrusuna olan şefkati, ALLAH’ın sonsuz şefkatinin zayıf bir tecellisidir"

İnsanın mahiyetindeki cüzi şefkat, ALLAH’ın külli şefkatine açılan bir pencere gibidir. İnsan bu cüzi şefkati ile kıyas yapıp, külli şefkate intikal ediyor. İnsandaki bu cüzi şefkat olmasa idi, insan hiçbir zaman ALLAH’ın külli şefkatini anlayamayacaktı.

Fotoğraf: "İnsanın kendi yavrusuna olan şefkati, ALLAH’ın sonsuz şefkatinin zayıf bir tecellisidir"

İnsanın mahiyetindeki cüzi şefkat, ALLAH’ın külli şefkatine açılan bir pencere gibidir. İnsan bu cüzi şefkati ile kıyas yapıp, külli şefkate intikal ediyor. İnsandaki bu cüzi şefkat olmasa idi, insan hiçbir zaman ALLAH’ın külli şefkatini anlayamayacaktı.
 
 
 
 
 
 
"Mevlana ' nın çok sevdiğim bir sözü ile başlamak istiyorum. "Ne fark eder ki, kör insan için elmas da bir, cam da … Sana bakan kör ise SAKIN kendini camdan sanma! " Ne kadar derin ve güzel bir sözdür bu. İnsanın kendi değerinin farkında olmasının ne kadar önemli olduğunu çok keskin bir dille vurgulamıştır.
Farkındalık kavramı yaşamın pek çok alanında hayati önem taşır esasında. Öncelikle insanın ...kendi gerçeklerinin farkında olması gerekliliğinden bahsetmek istiyorum. İnsan önce kendi değerinin, yapabileceklerinin ve sahip olduklarının ne kadar değerli olduğunun farkında olmalıdır. Daha sonra ise yaşadığı çevrenin, ait olduğu ailenin ve yaşadığı ülkenin gerçeklerinin farkında olmalıdır.
Kendi gerçeklerini net bir şekilde görmeli, kendi gerçeklerinin farkında olmalıdır ki boş hayaller peşinde koşarken aslında sahip olduğu en değerli özelliğini yani insanlığını kaybetmemelidir.
Neden, nasıl ve niçin sorularının ayırdına varmalıdır. Kendisine empoze edilen dayatma öğretilerin ne kadar doğru olduğunu sorgulamalıdır.
Düşünmelidir insan, sorgulamalıdır, araştırmalıdır, sorular sormalı ve cevapları bulmak için her kaynağı incelemelidir.
Nedir yaşamak? Önce bunu sorgulamalıdır. Yaşamak; yemek, içmek, nefes alıp vermek, uyumak ya da cinsellik ten mi ibarettir sadece? Bütün bu saydıklarımız canlı olan tüm varlıklar içinde geçerli değil midir? O halde bizi diğer canlı varlıklardan ayıran nedir?
ZB felsefe"
 
 
 
 
 
 
İnsanın mahiyetine ve duygularındaki genişliğe dikkat ile bakıldığında, insanın bu dünyaya gelişmek ve manen terakki etmek için gönderildiği anlaşılıyor. Yoksa hayvan gibi çabalamak ve yutmak için insan bu dünyaya gönderilmiş değildir.

Na...sıl beş yüz milyar değerinde lüks bir yolcu otobüsü, tavuk kümesi yapılamaz ve altın tepsi ile ahır dışkısı temizlenemez ise, insanın yüksek ve üstün fıtrat ve mahiyeti de şu dünyanın adi ve basit süfli işlerinde heba edilemez. İnsan ile hayvan arasındaki farkı, insan iman ve ibadet ile göstermez ise, o zaman insan yüksek mahiyetini alçak işlerde meccanen heba etmiş olur ki, bunun bedeli çok ağır olan cehennemdir.

İnsana takılan acizlik ve fakirlik damarları, dünyanın adi ve basit işleri için yaratılmadığının en büyük delilidir. Zira insanın tasarımı dünyanın adi şeylerini kabul edecek bir mahiyette değildir.

Demek insan acizliği ile aciz olmayanı, fakirliği ile de fakir olmayan Zatı tanımak ve ona dayanmak ve ondan yardım almak için tasarlanmıştır. Biz bu amacı hayvanları taklit ederek unutur ya da atıl bırakırsak cezasını da çekeriz. Öyle ise acizliğimizi, ALLAH’ın sonsuz kudretini çekmekte, fakirliğimizi de ALLAH’ın sonsuz zenginliğine yaslanmakta kullanmalıyız, bizim asıl vazifemiz budur.
 
 
 
 
 
 
 
Dün bugün için endişelenip korktugumda tam güvenerek ALLAH KERİMdir demiştim bugün Çok şükür KERİMLİĞİYLE muhatab oldum yarın için ise ALLAH KERİMdir:))))))
Fotoğraf: Dün bugün için endişelenip  korktugumda tam güvenerek ALLAH KERİMdir demiştim bugün Çok şükür KERİMLİĞİYLE muhatab oldum yarın için ise ALLAH KERİMdir:))))))
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Dünya hakiki zevk yeri değil, bir imtihan meydanıdır. Bu meydanda, bir takım nimetleri tatsak bile, “tasavvur-u zevalden gelen elemler kalbi kanatıyor.”
Alınan lezzet ondan ayrılmanın elemi yanında çok küçük kalıyor. Öte yandan, dünya nime...tlerine kavuşmak için büyük gayretler gösteriliyor. Çekilen sıkıntılar saatlerce, aylarca sürdüğü halde, alınan lezzet birkaç dakika yahut birkaç saat kadar kısa kalıyor. Bu yönüyle de bir üzüm yedirmenin bedeli yüz tokat oluyor.
Fotoğraf: Dünya hakiki zevk yeri değil, bir imtihan meydanıdır. Bu meydanda, bir takım nimetleri tatsak bile,  “tasavvur-u zevalden gelen elemler kalbi kanatıyor.”
Alınan lezzet ondan ayrılmanın elemi yanında çok küçük kalıyor. Öte yandan, dünya nimetlerine kavuşmak için büyük gayretler gösteriliyor. Çekilen sıkıntılar saatlerce, aylarca sürdüğü halde, alınan lezzet birkaç dakika yahut birkaç saat kadar kısa kalıyor. Bu yönüyle de bir üzüm yedirmenin bedeli yüz tokat oluyor.
 
 
 
 
 
İnsanın kalp ve aklında ne hükmedip yerleşmiş ise, o hükme göre hadiseleri yorumlayıp algılaması insan fıtratının değişmez bir prensibidir. Mesela pesimist (karamsar) bir filozof her şeyi karamsar olarak okur ve anlar, hayatı da ona göre şe...killenir.

Optimist (iyimser) bir filozof ise her şeyi iyimserlik penceresinden izler, hayatı da ona algılar. Kırmızı gözlük nasıl eşyayı kırmızı gösteriyor ise, siyah gözlük de eşyayı siyah gösterir.
 
 
 
 
 
"Huz ma safa da' ma keder." "Sana safa (huzur ve sevinç) veren şeyi al, üzüntü ve keder veren şeyi de bırak."

Tamam artık gali böle
Fotoğraf: "Huz ma safa da' ma keder." "Sana safa (huzur ve sevinç) veren şeyi al, üzüntü ve keder veren şeyi de bırak."

Tamam artık gali böle :)
 
 
 
Yürürken başımın yerde olması sizi rahatsız etmesin. Benim tek derdim; yere düşen edebinize takılmamak.... Hz. Mevlana
 
 
 
 
 
 
 
kainatın yaratılış hikmetini ve sırlarını insanlara ders vermeleri ve insanların yaratılışlarına uygun hareket etmeleri için, peygamberler (a.s) gönderilmiştir.
 
 
 
 
Fotoğraf
 
Fotoğraf
 
 
 
 
 
 
MÜKEMMEL RABBimin güçüne kuvvetine kudretine sırtımı dayamışım benim sırtım yeregelmez
Çokşükür
Fotoğraf: MÜKEMMEL RABBimin güçüne kuvvetine kudretine sırtımı dayamışım benim sırtım yeregelmez :) 
Çokşükür
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kemiyet ve keyfiyet birbirinin karşıtı olarak kullanılan iki kavramdır.
Kemiyet, sayıcı çokluk, keyfiyet ise kalite anlamındadır. Mesela, binlerce demir para sayıca çoktur; fakat bu çokluk küçük bir elmasa mukabil gelmez.

“Kemmiyetin, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok.”

Bir böcekteki hayat şerefi, bütün bitkiler âlemini fazlasıyla tartar. Bir müminin değeri, dünyalar dolusu müşrikle kıyasa gelm...ez. Birinci misâlde hayat, ikinci misâlde ise iman keyfiyettir.

Yeryüzünde bir tek ümmeti olan, yahut hiç ümmeti bulunmayan peygamberlerin yaşadığı dönemler de olmuştur. O dönemlerde de yine bu Kâinat’ın MALİK’i, o bir yahut iki sevgili kulundaki keyfiyetin hürmetine, nice kemiyetlere hayat hakkı tanımıştır.

İlim de bir keyfiyettir; bir âlim milyonlarca cahille mukayese edilmez.

Tebliğ ve irşad hizmetinde kemiyet-keyfiyet münakaşasının çok uzağında durmak gerekir. Zira, iman ve Kur’an hakikatleriyle tanışacak olan kalabalıklardan kimlerin, keyfiyet yönüyle, diğerlerinden daha ileri gideceği bilinmez.

“Yeryüzündekilerin çoğuna uysan, seni ALLAH yolundan saptırırlar” ayeti, sayı çokluğunun önemli olmadığına dikkat çeker. (En’am, 116) Önemli olan, yanlış yolda giden kalabalıklara uymak değil doğru yolda ilerlemektir.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder