“Bir adam elindeki bir âyineyi güneşe karşı tutar.
O âyine kendi miktarınca bir ışık ve yedi rengi havi bir ziyayı, bir aksi, şemsten alır. Onun nisbetinde güneşle münasebetdar olur, sohbet eder. Ve o ışıklı âyineyi karanlıklı hanesine veya dam altındaki küçük, hususî bağına tevcih etse; güneşin kıymeti nisbetinde değil, belki o âyinenin kabiliyeti miktarınca istifade edebilir.” (Sözler)
Aynı güneşten ziya alan, aynı toprakta yetişen, aynı su ile sulanan ve aynı havayı teneffüs eden ağaçların, farklı meyveler vermesi, onların istidatlarının farklı olmasından kaynaklanır. Bunun gibi, aynı ayet, aynı hadis çizgisinde birleşen Müslümanların, farklı meslek ve meşreplere yönelmesi de Kur’an’ın farklı meyveleri olarak değerlendirilmelidir.
Bu çizgiden sapmamak şartıyla, herkesin kendi meşrebine göre Kur’andan aldığı feyiz farklılık gösterebilir.
Bunu anladığımızda şöyle bir sonuca varmamız zor olmayacaktır
Aynı güneşten ziya alan, aynı toprakta yetişen, aynı su ile sulanan ve aynı havayı teneffüs eden ağaçların, farklı meyveler vermesi, onların istidatlarının farklı olmasından kaynaklanır. Bunun gibi, aynı ayet, aynı hadis çizgisinde birleşen Müslümanların, farklı meslek ve meşreplere yönelmesi de Kur’an’ın farklı meyveleri olarak değerlendirilmelidir.
Bu çizgiden sapmamak şartıyla, herkesin kendi meşrebine göre Kur’andan aldığı feyiz farklılık gösterebilir.
Bunu anladığımızda şöyle bir sonuca varmamız zor olmayacaktır
Bizim düşüncelerimiz, işlerimiz, aile yapımız, toplum düzenimiz, ticaret anlayışımız, ahlâk seviyemiz ve daha nice değerlerimiz tamamen Kur’an’a göre şekillenmiş değil ki, bizdeki noksanlıklar yüzünden Ona itiraz gelsin. Biz her ne kadar Kur’an’a ve onun bütün hükümlerine iman etmiş olsak da, bu imanımız amel âlemine aksederken aslını tam olarak muhafaza edemiyor.
Araya hissiyatımız karışıyor, hevesimiz karışıyor, hırsımız, dünya sevgimiz, menfaat duygularımız karışıyor. Kısacası araya nefis ve şeytan karışıyor. Böylece her inandığımızı uygulamaya aynen aktaramıyoruz. Bizi, o ihtişamlı Kur’an değil, kendi aynamıza akseden sönük aksi terbiye etmiş oluyor.
Bizi seyredenler, inancımız ile yaşayışımız arasındaki bu tezadı gördüklerinde, kusuru şahsımıza verirlerse isabet etmiş olurlar. Ama bazı kasıtlı çevreler, “bizim noksanımızı, Kur’an hakkındaki bilgi zaafımızı, Kur’an güneşine muhatap olan ruh aynamızın küçük, kirli ve tozlu oluşunu” bahane ederek İslâm’a hücum ediyorlar.
Araya hissiyatımız karışıyor, hevesimiz karışıyor, hırsımız, dünya sevgimiz, menfaat duygularımız karışıyor. Kısacası araya nefis ve şeytan karışıyor. Böylece her inandığımızı uygulamaya aynen aktaramıyoruz. Bizi, o ihtişamlı Kur’an değil, kendi aynamıza akseden sönük aksi terbiye etmiş oluyor.
Bizi seyredenler, inancımız ile yaşayışımız arasındaki bu tezadı gördüklerinde, kusuru şahsımıza verirlerse isabet etmiş olurlar. Ama bazı kasıtlı çevreler, “bizim noksanımızı, Kur’an hakkındaki bilgi zaafımızı, Kur’an güneşine muhatap olan ruh aynamızın küçük, kirli ve tozlu oluşunu” bahane ederek İslâm’a hücum ediyorlar.
“Kur’an’ın terbiye ettiği insanlar işte bunlardır.”
diyerek o hidayet güneşine toz kondurmaya çalışırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder