RABBimizin ezeli kelamı olan Kur’an bize bu dünyanın asıl olmadığını, asıl hayatın ahiret hayatı olduğunu söyler
RABBimizin Kur’anda belirttiği her hususu, yine RABBimizin ayetleri olan kâinat kitabı tasdik ve tefsir eder.
Bu dünyanın asıl olmadığını insan kalbini incelediğimizde fark edebiliriz.
Mesnevi Nuriyede Bediüzzaman “ Kalb, hangi bir şeye el atarsa, bütün kuvvetiyle, şiddetiyle o şeye bağlanır. Büyük bir ihtimamla eline alır, kucaklar. Ve ebedî bir devamla, onunla beraber kalmak istiyor. Ve en büyük ve en devamlı şeylerin peşindedir, talebindedir.” der. Yine 3. Lem’a da, insan kalbinin tüm kâinatın meyvesi olduğu için tüm kâinatı kuşatan bir muhabbet beslediğini ve onlarla hep beraber olmak istediğini ve sevdiği şeyleri de onlarda, bir nevi beka tevehhüm ederek sevdiğini söyler.
Demek insan kalbinin en şiddetli ve ilk arzusu bekadır, devamdır. Mesela insanın bekasını tehdit eden sağlık problemi ortaya çıktığında diğer tüm programlar ve para sarf edilecek yerler iptal olunur, sağlık probleminin çözümü birinci sıraya alınır. İnsan bir süre daha devamının temini için tüm servetini gözünü kırpmadan verir. Sağlığı için tüm servetini harcar.
İnsanın bu fıtratını yani sevdiği şeyle daimi birlikte olma arzusunu bilen insanlar, sevdiğini ikna etmek için, seni hiç bırakmayacağım, beraberliğimiz sonsuza dek sürecek, hep yanında olacağım, gibi kendisinin de inanmadığı yalanları söylerler.
Bu konuda Bediüzzaman şuaların sonunda; nimetin devamı, nimetin zâtından daha kıymetlidir. Lezzetin bekası, lezzetten daha lezizdir. Cennette devam, cennetin fevkindedir, demekle meseleyi özetlemiş.
İnsan kalbi her şeyle alakadar olduğu için gördüğü, beraber olduğu her şeye meylediyor ve seviyor, ayrılmak istemiyor. Ama her şey bir bir ondan ayrılıyor. Ve ayrılırken kalpten bir parça götürüyor ve kalbi kanatıyor.
O yüzdendir ki insan ruhunu en çok üzen şey ayrılık.
İnsan kalbinin devamı arzulaması ve en fazla ayrılıktan üzülmesi gösteriyor ki, her an ayrılıkların yaşandığı ve her an insanın tüm sevdiklerinden ayrılma ihtimalinin olduğu bu dünya asıl olamaz. Bu dünya, asıl yurt olan ahiret yurdu için bekleme salonudur, imtihan salonudur.
Dünyanın bekleme yeri olduğuna ve asıl lezzet yeri olmadığına yine insanın fıtratı şahitlik eder. Bu dünya da bir çok nimeti beklemenin ni’mete kavuşmaktan daha leziz olduğunu yaşarız. Bir ni’mete kavuştuğumuzda, bu sevdiğimiz olabilir, bir makam olabilir, bir eşya olabilir o ni’mete kavuşma ümidiyle beklediğimiz günlerde aldığımız lezzetin, ni’mete kavuştuktan sonra aldığımız lezzetten kat kat fazla olduğunu fark etmişizdir. Mesela nişanlılık dönemi çoğu insan için en mutlu dönemdir.
Yine bir nimete kavuşmadan önce beklenen dönem uzadıkça, nimete olan özlem arttıkça kavuşulan ni’metin lezzeti artar. Özlenmeden, beklenmeden kavuşulan ni’metler çok fazla lezzet vermez.
Niçin böyledir çünkü dünyadaki ni’metler asıl değildir, numunedir ve asıllarına insanları teşvik etmek içindir.
İnsan kalbinin devamı arzulaması ve en fazla ayrılıktan üzülmesi gösteriyor ki, her an ayrılıkların yaşandığı ve her an insanın tüm sevdiklerinden ayrılma ihtimalinin olduğu bu dünya asıl olamaz. Bu dünya, asıl yurt olan ahiret yurdu için bekleme salonudur, imtihan salonudur.
Dünyanın bekleme yeri olduğuna ve asıl lezzet yeri olmadığına yine insanın fıtratı şahitlik eder. Bu dünya da bir çok nimeti beklemenin ni’mete kavuşmaktan daha leziz olduğunu yaşarız. Bir ni’mete kavuştuğumuzda, bu sevdiğimiz olabilir, bir makam olabilir, bir eşya olabilir o ni’mete kavuşma ümidiyle beklediğimiz günlerde aldığımız lezzetin, ni’mete kavuştuktan sonra aldığımız lezzetten kat kat fazla olduğunu fark etmişizdir. Mesela nişanlılık dönemi çoğu insan için en mutlu dönemdir.
Yine bir nimete kavuşmadan önce beklenen dönem uzadıkça, nimete olan özlem arttıkça kavuşulan ni’metin lezzeti artar. Özlenmeden, beklenmeden kavuşulan ni’metler çok fazla lezzet vermez.
Niçin böyledir çünkü dünyadaki ni’metler asıl değildir, numunedir ve asıllarına insanları teşvik etmek içindir.
Bu hakikat bilinip ona riayet edildiği oranda lezzet alınır. Yani numune olduğunu bilip, tadıp, asıl olan cennet nimetlerini hatırlayıp onlar ümit edildiği zaman lezzet verir. Yoksa numune asıl zannedilip doyulmaya çalışınca insan doyamaz ve ızdırabı artar. Bunun üzücü misallerini Avrupa hakkında duyuyoruz. Nefsin her türlü arzusunun rahatca ve erken yaşlarda tatmin edilmesi insanları mutlu etmediği gibi hem dünyasını hem ahiretini zehirleyen insanı, insanlıktan çıkaran sapık lezzet arayışlarının arttığını görüyoruz.
Oysa asıl lezzet yerinin ahiret olduğunu bilen insanlar, beklemenin kavuşulan nimetin değerini, lezzetini artırdığını bilirler, yine bir ni’mete bol ve kolay kavuşmanın çok lezzet alınacağı manasına gelmediğini bilirler. Bir nevi oruç tutmak gibi, ALLAH’ın bazı nimetleri elimizden almasının aslında ni’metlerin değerini arttırdığını bilirler ve bu dünya da bile ehli dünyanın alamayacağı tarifi imkansız lezzetleri tadarlar.
ALLAH bu dünya ve içindekilerin dış yüzüne aldanmayıp hakiki mahiyetini fark etmeyi, böylece hem bu dünya da hem ahrette gerçek ve daimi saadeti yaşamayı tüm mü’minlere nasip eylesin. AMİN
Oysa asıl lezzet yerinin ahiret olduğunu bilen insanlar, beklemenin kavuşulan nimetin değerini, lezzetini artırdığını bilirler, yine bir ni’mete bol ve kolay kavuşmanın çok lezzet alınacağı manasına gelmediğini bilirler. Bir nevi oruç tutmak gibi, ALLAH’ın bazı nimetleri elimizden almasının aslında ni’metlerin değerini arttırdığını bilirler ve bu dünya da bile ehli dünyanın alamayacağı tarifi imkansız lezzetleri tadarlar.
ALLAH bu dünya ve içindekilerin dış yüzüne aldanmayıp hakiki mahiyetini fark etmeyi, böylece hem bu dünya da hem ahrette gerçek ve daimi saadeti yaşamayı tüm mü’minlere nasip eylesin. AMİN
Şubat ayının sonuna kadar(YA RAHMAN)cekilecek inşALLAH
hacet namazını kılanlar
nıyeti (katılan enaz 100 tane çekene ve encok çekene
iman, saglık ,sıhhat,afıyet huzur iki cihanda saadet ve selamet, ALLAHIN rızası ,firdevs cenneti ve katılanların muradlarının olması ) olacak inşALLAH