(Şeytanın aldatması elbette zayıftır.) [Nisa 76]
En büyük düşmanımız nefsimizdir.
“ALLAHım, göz açıp kapayıncaya kadar da olsa beni, nefsime bırakma.”hadis
"Nefsine muhabbet ise, ona acımak, terbiye etmek, zararlı hevesâttan men etmektir."
Tıpkı bir çocuğu terbiye etmek gibi. Çocuk bilmediği veya ileriyi görmediği için yanlış tercihler yapabilir. Biz o tercihlerine engel oluruz. Bu engel olmak nefretten değil şefkatten geliyor. Söz gelimi zararlı olduğunu bilmediği için yılana elini uzatan çocuğumuza engel oluruz. Serbest bırakmak mı şerkat olur, yoksa engel olmak mı? Elbette ki engel olmak.
Nefsimiz de ahiretimize (ki nefsimiz bizden farklı değil) zarar verecek günahlara girmek istese, şefkat ve acımanın gereği onu men etmektir. Yoksa onu serbest bırakmak acımak değil, merhametsizliktir.
Nefsimiz de ahiretimize (ki nefsimiz bizden farklı değil) zarar verecek günahlara girmek istese, şefkat ve acımanın gereği onu men etmektir. Yoksa onu serbest bırakmak acımak değil, merhametsizliktir.
Sirklerde gösteride kullanılan arslanlar, daha küçüklükten terbiye edilirler. Gösteri esnasında, zaman zaman bakıcıları tarafından kendilerine hap verilir. Arslanı yatıştırıcı bu haplar ihmal edilirse, uysal arslan, ormandaki arslanlara benzeyecek ve bakıcısını bir pençeyle diğer âleme gönderecektir.
Demek ki, nefsi terbiyeye daha küçükten başlanılmalı ve ömür boyunca da Kur’ânî haplar asla ihmal edilmemelidir.
Demek ki, nefsi terbiyeye daha küçükten başlanılmalı ve ömür boyunca da Kur’ânî haplar asla ihmal edilmemelidir.
Zindandaki obur
Zindandaki mahkumlar arasında çok obur birisi vardı. Bir türlü doymak bilmezdi. Zindandakilere gelen rızka saldırır, herkesin rızkına ortak olurdu. Zindandakiler, durumu kâdı vekiline şikayet ettiler. “Kâdıya söyle. Bu adam çağrılmadan sinek gibi herkesin yemeğine konuyor. Cehennem gibi boğazı var. Hiç doymuyor. Devamlı ‘Daha yok mu? diyor” dediler.
Kâdı, durumu araştırır. Neticede şu kararı verir: Bu adamı bir deve sırtında halka teşhir edin. Doymaz bir hırsı, tükenmez bir iştahı olduğunu anlatın. Bunu iyi tanımalarını, yiyeceklerini kaptırmamalarını söyleyin. Ta ki, kimse benim yanıma “Bu beni aldattı” diye gelmesin.
Saf birinin devesini alırlar. Obur adamı deveye bindirip insanların içinde gezdirirler. Her dilden onun durumunu anlatırlar. Saf adam da, devesinin derdiyle onlarla beraber gezmektedir. Gece olup, obur adam deveden indirilince, “Sabahtan beri devemin üstündesin, der. Arpadan vazgeçtim. Hiç olmazsa saman bedeli olarak birkaç para ver.”
Obur adam kahkahayla cevap verir: “Be adam, biz şimdiye kadar niçin dolaştırıldık? Senin şuurun nerede? Evde kimse yok mu? Benim oburluğumu ilan için çalınan davulun sesi, yedi kat göğe vardı. Demek, gün boyunca beraber olduğumuz halde, senin kulağına gelmemiş. Tamah seni kör ve sağır etmiş. Haydi git işine!” (6)
Temsildeki obur, şeytanı temsil eder. Şeytan, insanların iyi amellerine ortak olur, yer bitirir. Mesela, güzel namaz kılan birini gurura sevk eder, sevabını azaltır. Sadaka veren birine minnet ettirir, amelini boşa çıkarır. Nitekim, bir ayette şöyle denilmekte: “Ey iman edenler! Sadakalarınızı minnet ve eziyetle boşa çıkarmayınız.” (Bakara suresi, 264)
Hacca giden birisine “Sana hacı desinler, hürmet etsinler” telkininde bulunur. Sesi güzel birisine ya şarkı söyletir. Veya Kur’ân okusa, riya için okutmaya çalışır.
İşte, şeytanın bu özelliği, bütün semavî dinlerle anlatılmıştır. ALLAH’ın elçileri olan peygamberler, şeytanın tehlikesini haber vermişlerdir. Şeytanın düşmanlığı bu derece açık iken hâlâ onu bilmeyenler ise, temsildeki saf adamdan daha da gafil haldedirler.
Zindandaki mahkumlar arasında çok obur birisi vardı. Bir türlü doymak bilmezdi. Zindandakilere gelen rızka saldırır, herkesin rızkına ortak olurdu. Zindandakiler, durumu kâdı vekiline şikayet ettiler. “Kâdıya söyle. Bu adam çağrılmadan sinek gibi herkesin yemeğine konuyor. Cehennem gibi boğazı var. Hiç doymuyor. Devamlı ‘Daha yok mu? diyor” dediler.
Kâdı, durumu araştırır. Neticede şu kararı verir: Bu adamı bir deve sırtında halka teşhir edin. Doymaz bir hırsı, tükenmez bir iştahı olduğunu anlatın. Bunu iyi tanımalarını, yiyeceklerini kaptırmamalarını söyleyin. Ta ki, kimse benim yanıma “Bu beni aldattı” diye gelmesin.
Saf birinin devesini alırlar. Obur adamı deveye bindirip insanların içinde gezdirirler. Her dilden onun durumunu anlatırlar. Saf adam da, devesinin derdiyle onlarla beraber gezmektedir. Gece olup, obur adam deveden indirilince, “Sabahtan beri devemin üstündesin, der. Arpadan vazgeçtim. Hiç olmazsa saman bedeli olarak birkaç para ver.”
Obur adam kahkahayla cevap verir: “Be adam, biz şimdiye kadar niçin dolaştırıldık? Senin şuurun nerede? Evde kimse yok mu? Benim oburluğumu ilan için çalınan davulun sesi, yedi kat göğe vardı. Demek, gün boyunca beraber olduğumuz halde, senin kulağına gelmemiş. Tamah seni kör ve sağır etmiş. Haydi git işine!” (6)
Temsildeki obur, şeytanı temsil eder. Şeytan, insanların iyi amellerine ortak olur, yer bitirir. Mesela, güzel namaz kılan birini gurura sevk eder, sevabını azaltır. Sadaka veren birine minnet ettirir, amelini boşa çıkarır. Nitekim, bir ayette şöyle denilmekte: “Ey iman edenler! Sadakalarınızı minnet ve eziyetle boşa çıkarmayınız.” (Bakara suresi, 264)
Hacca giden birisine “Sana hacı desinler, hürmet etsinler” telkininde bulunur. Sesi güzel birisine ya şarkı söyletir. Veya Kur’ân okusa, riya için okutmaya çalışır.
İşte, şeytanın bu özelliği, bütün semavî dinlerle anlatılmıştır. ALLAH’ın elçileri olan peygamberler, şeytanın tehlikesini haber vermişlerdir. Şeytanın düşmanlığı bu derece açık iken hâlâ onu bilmeyenler ise, temsildeki saf adamdan daha da gafil haldedirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder