“Ey insanoğlu! Kendini bilen beni de bilir. Beni bilen ise arar ve arayan da beni bulur. Beni bulan her muradına erer, ummadığı şeylere kavuşur.” buyuruyor.hadis
“İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi Halık-ı Kâinatı tanımak ve ona iman edip ibadet etmektir. Ve insanın yaratılış vazifesi ve yüklendiği farz vazifesi MARİFETULLAH ve ALLAH’a iman’dır.”
Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve zinetleri,HALIKımızı, MALİKimizi, ve MEVLAMızı bilmediğimiz takdirde, cennet olsa bile cehennemdir.
Evet MARİFETULLAH olduktan sonra dünya lezzetlerine iştiha olmadığı gibi cennete bile iştiyak kalmaz.”
“Kendini bilen Rabbini bilir.”
Okyanuslarda milyarlarla ifade edilemeyecek kadar çok balıkları birlikte yaratan ve yaşatan RABB’inin bu haşmetli icraatını hayretle seyreden insan, satın aldığı birkaç balık için evinde bir akvaryum hazırlar.
O da kendi âleminde o balıklara merhamet etmekten, onların yemlerini vermekten, akvaryumun bakımını yapmaktan bir haz duyar.
CENAB-I HAK ibadet için, marifet için yarattığı bu sevgili kuluna kendisini tanımasına yardımcı olacak sıfatlar ve haller takmış. Ve o sevgili kul, sonradan yaratılan o sınırlı kudretine bakarak HALIK’ının ezelî ve sonsuz kudretini bir derece bildiği gibi, merhametini, gazabını, şefkatini de ölçü tutarak HALIK’ının sıfat ve şuunatını bir derece tefekkür edebiliyor. Ve insan bu haliyle bir fihriste, bir harita gibi RABB’inin isim, sıfat ve şuunatını gösterebiliyor.
Bir harita bir ülkeyi tarif eder ama, o haritadaki şehirlerde insanlar yaşamaz, denizlerinde su bulunmaz, ırmaklarında yüzülmez, ormanlarında gezilmez. O sadece bir surettir, bir fihristedir, bir gölgedir. O beldeyi gösterir, fakat o beldenin özelliklerini taşımaz.
Bu noktadan gâfil olmamak şartıyla, insanın, birçok sıfat, his ve şuunatı taşıyan manevî simasında İlâhî sıfatlardan ve şuunattan haber veren bazı işaretler bulmak mümkün..