Maddi ve manevi her organ ve duygumuzun kendine has birer lezzeti ve elemi vardır. Gözün görme lezzeti ve elemi olduğu gibi, sevme duygusunun da kendine has lezzeti ve elemi vardır.
Aynen öyle de ruhun da kendine has lezzeti ve elemi vardır. Başta ALLAH'a iman ve diğer iman rükünlerine iman ruh için en büyük lezzet olduğu gibi, bütün ibadetler ve salih ameller de ruhun lezzetleri arasına girer. Çünkü ruh, ALLAH'a iman ve itaat etme özelliğine sahip olarak programlanmıştır.
ALLAH insana, kendi Zat-ı Akdesini ve sıfatlarını sevecek cami ve keskin bir kalp vermiştir.insanın bu geniş ve keskin kalbî muhabbetini, ancak ALLAH sevgisi doyurabilir.
Ayetin ifadesi ile ancak iman etmekle tatmin olur. Kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma ve imana hizmet gibi salih ameller de ruhun önemli lezzetleri arasında yer almaktadır.
Ayetin ifadesi ile ancak iman etmekle tatmin olur. Kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma ve imana hizmet gibi salih ameller de ruhun önemli lezzetleri arasında yer almaktadır.
Sebebi muhabbet üçtür. Birisi kemal, birisi cemal, birisi de ihsandır. İnsan bu üç şeyden dolayı muhabbet eder.
Değil kainattaki kemal, cemal ve ihsan, belki cennetteki bütün kemal, cemal ve ihsan dahi ALLAH’ın sonsuz kemal, cemal ve ihsanından süzülüp gelen ve çok perdelerden geçmiş zayıf bir gölgesidir.
Kainattaki bütün mükemmellikler, bütün güzellikler ve bütün ihsanlar, ALLAH’ın mükemmelliğinden, güzelliğinden ve ihsanından bir lema, bir damla mesabesindedir. Öyle ise muhabbetin sarf ve tahsis edileceği tek şey ALLAH’dır. Asıl menba ve masdar olan ALLAH varken, ondan lemean eden zayıf gölgelerine muhabbet edip meftun olmak akıl karı değildir.
Mesela, çok susamış bir adam düşünelim, ağzı susuzluktan kavrulur bir vaziyette iken, bir baraja rast gelir, barajın bendinin bu tarafında toprak üzerinde az bir yaşlık var, ama arkasında ise nezih ve leziz büyük bir gölet var. Şu şaşkın adam, kavrulmuş ağzını toprak üzerindeki yaşlığa dayamış kanmaya çalışıyor. Halbuki arkasında büyük bir gölet var. İşte biz de, sonsuz güzellik sahibi ALLAH varken, gidip, ıslaklık mesabesinde fani ve adi güzelliklere kalp dudağımızı yapıştırıp kanmaya çalışıyoruz, üstelik o güzellikler ALLAH’ın güzelliğinden zaif ve çok perdelerden geçmiş bir sızıntısı konumundalar. Biz nazarımızı ve kalbimizi o mecazi sevgiliden hakiki sevgiliye, yani ALLAHa çevirirsek, hem o beladan kurtuluruz, hem de gerçek güzelliği bulmuş oluruz.
ALLAH, insanlar yanılıp, bu kalbi muhabbeti başka yerlere ve masivaya sarf etmesinler diye, bir takım dünyevi cezaları da içlerine koymuştur. İnsan bu kalbi muhabbetini meşru olmayan yerlerde kullandığı zaman, ızdırap ve acıdan başka bir şey göremez. Bu ızdırap ve acıların başında, sevdiği şeyden karşılık görmeme, karşılık görse bile fani olduğu için elinden çabuk çıkması gibi durumlar o muhabbete, lezzetten çok, elem ve azap katıyor.
Kalbimizdeki bu hastalığı tedavi etmenin yolu ise iman ve tefekkür üzerinde yoğunlaşıp, o güzellikler üzerinde fanilik damgalarını okuyarak, sevgi ve aşkımızı gerçek sahibine tevdi etmektir.İnsanın, fıtratına konulmuş olan duyguları kökünden söküp atması imkansızdır. Bu sebeple duyguları kökünden söküp atmak yerine, yönünü çevirmek esas olmalıdır.
Özet olarak, mevcudatı ALLAH hesabına, onun sanat ve eserleri olduğu için sevmeliyiz, ALLAH’a olan muhabbetimize bir vesile ve araç yapmalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder