27 Şubat 2012 Pazartesi

gaye edinme boyutu

“ALLAH’ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu kazanmaya bak, bu arada dünyadan da nasibini unutma, ALLAH sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun.” (Kasas 28/77)
Dünyevileşme, kendini dünyanın çekiciliğine kaptırma, onun esir ve zebunu haline gelme anlamına gelir. Bu kavram, hayat tarzı, eşya ve hadiselere bakış şekli ehl-i dünyanın arzu ettiği biçimde olan insanın halini anlatır.
Dünya, üzerinde hayat bulduğumuz, hayatımızı devam ettirmek için kendisinden istifade ettiğimiz yerdir. Bu yönden kendisiyle tabii bir ilişkimiz vardır. Hayatımız ona bağlandığı için ondan faydalanma noktasında alakamızı kesmemiz mümkün değildir. Bir de dünyanın, statüler, makamlar, mevkiler, değerler üreterek kurduğumuz ve adına içtimai hayat dediğimiz bir tarafı daha bulunmaktadır. Hayatımız bir yönüyle bunlarla da kayıtlı olduğundan bu tarafıyla da ilişkimizi kesemiyoruz.
ALLAH (c.c.), dünyamızı tabiatı itibariyle güzel ve cazibedar yaratmış, mevki ve makamlara bir tatlılık vermiştir. Fakat dünyanın sadece güzel ve tatlı olması insanı kendine çekmeye yetmemektedir. ALLAH aynı zamanda insan fıtratında ona karşı bir meyil de koymuştur. Dolayısıyla dünya, insanın hem sahip olma, haz alma duygularına, hem de başkalarına hâkim olma, yönetme arzularına hitap etmektedir.
dünyamızdaki o cazibedarlıkla insandaki bu meyil karşılaştığında, ister istemez bir cezbe ve incizap durumu, bir çekme ve çekilme ortamı meydana geliyor. Sonuçta böyle bir ortamda insan kendini dünyaya kaptırıyor ve dünyevileşme başlıyor. Dünyanın tabii yönüyle ilişkisi, faydalanma boyutundan çıkıp, gaye edinme boyutuna geçtiğinde insan bir dünyevileşme sürecine giriyor.
Kısacası dünyanın güzellikleri ve çekiciliği, kendini kaptıran insanın dini hayatını sürekli tüketip duruyor, onu ALLAH’tan uzaklaştırıyor.
Düşünseler şunu da anlarlardı ki: bu dünya hayatı geçici bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir ve ebedî âhiret diyarı ise, hayatın ta kendisidir. Keşke bunu bir bilselerdi!” (Ankebut, 29:64)
“Korktuğum şeylerden birisi de benden sonra size dünya nimet ve zinetlerinin açılması (sizin de onlara gönlünüzü kaptırmanızdır.)” (Buhari) Hz. Ebu Bekr’in (r.a.) anlattığı şu hâdise de Müslümanların dünyevileşme illetine maruz kalacaklarını haber vermektedir. Bir defasında Hz. Ebu Bekr (r.a.) içecek bir şey istemiş ve kendisine su ile bal ikram edilmişti. Bunları görünce o kadar çok ağladı ki, yanındakileri de ağlattı. Neden ağladığı sorulunca da şunları anlattı: “Ben bir gün Resul-i Ekrem Efendimizi (s.a.s.) elleriyle sanki görmediğim birini itiyormuş gibi yaparken gördüm. ‘Yâ Resulallah ne yapıyorsunuz diye sordum.’ O da buyurdu ki, ‘Ey Ebu Bekir, dünya temessül etti ve bana kendini kabul ettirmek istedi, ama ben kabul etmedim, ellerimle ittim, git.’ dedim. Döndü dedi ki, sen kendini benden kurtardın ama senden sonra gelenler kurtaramayacak.” (Hakim, Müstedrek, IV, 344) İşte Hz. Ebu Bekir’in korkusu da dünyanın kendisini kabul ettirdiği kimselerden olmaktı ve bu sebeple ağlamıştı.
geçici güzelliklere kolayca kanmak, çabucak aldanmak ve bunlarla kendini güçlü hissetmek!..
“İyi bilin ki dünya hayatı, bir oyundur, bir oyalanmadır, bir süstür. Kendi aranızda karşılıklı övünme, mal ve nesli çoğaltma yarışıdır. Tıpkı o yağmura benzer ki bitirdiği ürün, çiftçilerin hoşuna gider. Ama sonra kurur, sen onu sapsarı kurumuş görürsün. Sonra da çerçöp haline gelir. İşte dünya hayatı da böyledir. Âhirette ise kâfirler için şiddetli bir ceza, mü’minler için ise RAB’leri tarafından bir mağfiret ve rıza!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder