havf(korku)sen öylelerden korkarsın ki, sana merhamet etmez veya senin istirhamını kabul etmez. Şu halde havf, elîm bir belâdır.
Muhabbet ise, sevdiğin şey, ya seni tanımaz, ALLAHaısmarladık demeyip gider (gençliğin ve malın gibi); ya muhabbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, mecazî aşklarda yüzde doksan dokuzu, mâşukundan şikâyet eder.
Muhabbet ise, sevdiğin şey, ya seni tanımaz, ALLAHaısmarladık demeyip gider (gençliğin ve malın gibi); ya muhabbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, mecazî aşklarda yüzde doksan dokuzu, mâşukundan şikâyet eder.
Samed âyinesi(Allah'ın SAMED isminin tecellî ettiği yer)olan bâtın-ı kalble(kalbin içi)sanem-misal(put gibi)dünyevî mahbuplara perestişetmek(tapma derecesinde aşırı değer verme) o mahbupların nazarında sakildir(ağır)ve istiskal(Soğuk davranışlarla hoşlanmadığını belli etme) eder, reddeder. Zira, fıtrat, fıtrî ve lâyık olmayan şeyi reddeder, atar. (Şehvânî sevmekler bahsimizden hariçtir.)
İnsan kalbinin bu isme nispet edilip ayna olmasında iki ince nükte vardır.
Birinci Nükte: SAMED isminin durumudur. Hiçbir şeye muhtaç olmamak manasında, kusursuzluk ve mutlak kemal manası vardır. Yani hiçbir şeye ve hiçbir kimseye muhtaç olmayan, ancak mükemmel ve kusursuz bir Zat olabilir. Elbette bu ismin tecelli edeceği ve kendisini göstereceği aynanın mahiyeti de bundan nasibini alacaktır. Yani SAMED isminin aynası ancak kusursuz ve mükemmel bir Zatı kabul edip, onunla itminan bulacak bir mahiyete sahip olacaktır.
Nasıl mide bünyesine uygun olmayan maddeleri istifra suretinde dışarı atıyor ise; insanın kalbi de ALLAH’tan başka hiçbir mahlukun muhabbetini kabul etmiyor, istiskal suretinde dairesinin dışına atmak istiyor.
İkinci Nükte: Kalbin durumudur. Kalbin program ve planı; ALLAH’ın kusursuz sıfat ve Zatına göre çizilip tasarlanmıştır. Yani onu sevmek ve onu kabul etmek üzerine programlanmıştır. ALLAH’ın dışında hiçbir şey ve hiçbir mahluk kalbi doldurup tatmin edemez. Kalp ile SAMED arasında vacip derece bir gereklilik vardır. Bu gerekliliği bozmaya çalışmak, acının ve azabın içine düşmektir. Ekser insanların mecazi aşklardan şikayetleri buna şahittir.
Kalbin programı içinde nihayetsiz acizlik ve fakirlik yazılımı da vardır. İnsan bu nihayetsiz acizlik ve fakirlik damarı ile, ALLAHa muhtaç ve müştak olduğunu hissediyor. Kalbin şiddetle ALLAH’a yönelmesinin sebeplerinden birisi de; kalbin içindeki acizlik ve fakirlik damarlarıdır.
Birinci Nükte: SAMED isminin durumudur. Hiçbir şeye muhtaç olmamak manasında, kusursuzluk ve mutlak kemal manası vardır. Yani hiçbir şeye ve hiçbir kimseye muhtaç olmayan, ancak mükemmel ve kusursuz bir Zat olabilir. Elbette bu ismin tecelli edeceği ve kendisini göstereceği aynanın mahiyeti de bundan nasibini alacaktır. Yani SAMED isminin aynası ancak kusursuz ve mükemmel bir Zatı kabul edip, onunla itminan bulacak bir mahiyete sahip olacaktır.
Nasıl mide bünyesine uygun olmayan maddeleri istifra suretinde dışarı atıyor ise; insanın kalbi de ALLAH’tan başka hiçbir mahlukun muhabbetini kabul etmiyor, istiskal suretinde dairesinin dışına atmak istiyor.
İkinci Nükte: Kalbin durumudur. Kalbin program ve planı; ALLAH’ın kusursuz sıfat ve Zatına göre çizilip tasarlanmıştır. Yani onu sevmek ve onu kabul etmek üzerine programlanmıştır. ALLAH’ın dışında hiçbir şey ve hiçbir mahluk kalbi doldurup tatmin edemez. Kalp ile SAMED arasında vacip derece bir gereklilik vardır. Bu gerekliliği bozmaya çalışmak, acının ve azabın içine düşmektir. Ekser insanların mecazi aşklardan şikayetleri buna şahittir.
Kalbin programı içinde nihayetsiz acizlik ve fakirlik yazılımı da vardır. İnsan bu nihayetsiz acizlik ve fakirlik damarı ile, ALLAHa muhtaç ve müştak olduğunu hissediyor. Kalbin şiddetle ALLAH’a yönelmesinin sebeplerinden birisi de; kalbin içindeki acizlik ve fakirlik damarlarıdır.
Demek, sevdiğin şeyler ya seni tanımıyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refakat etmiyor, senin rağmına mufarakat ediyor. Madem öyledir; bu havf (korku) ve muhabbeti öyle birisine tevcih et ki, senin havfın lezzetli bir tezellül olsun, muhabbetin zilletsiz bir saadet olsun.
Hem ALLAH’tan havf eden, başkaların kasavetli, belâlı havfından kurtulur. Hem, ALLAH hesabına olduğu için, mahlûkata ettiği muhabbet dahi firaklı, elemli olmuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder