“Ticaret ve memuriyet için,
mühim vazifelerle bu dâr-ı imtihan olan dünyaya gönderilen
insanlar;
ticaretlerini yapıp, vazifelerini bitirip ve hizmetlerini itmam ettikten sonra, yine onları gönderen HALIK-I ZÜLCELALine dönecekler ve MEVLAYI KERİM'lerine kavuşacaklar.”
ALLAH ve ahiret inancı ile ölüme bakılmaz ise, ölüm çözülmez bir düğüm, dehşet verici bir muammadır
ölüm, insanları ebedi olarak yok eden bir idam değildir.
Ölüm, insanların kaybolup
bir daha varlık alemlerine çıkamayacağı hiçlik de değildir.
Ölüm, fanice yaşayıp
bir daha varlık alanına gelmemek üzere gitmek de değildir.
Ölüm, bir daha toplanmamak üzere ceset ve cismin dağılıp sönmesi değildir.
Ölüm, dost ve ahbaplardan ebedi olarak ayrı düşmek de değildir.
Ölüm, tesadüfen yok olmak da değildir.
Ölüm, kendiliğinden olan ve varlık alemini dağılmaya götüren
failsiz bir fiil de değildir.
ALLAH ve ahiret inancının ölümün iç yüzünü ve insanlarca çözülemeyen muammasını kaldıran bir iksir, bir anahtar olduğu tasvir ediliyor.
Ölüm, her fiilin sahibi olan ALLAH’ın, kasıtlı ve intizamlı olarak yarattığı bir terhistir, bir mekan değişimidir. Yani meşakkatli ve sıkıntılı dünya hayatından, lezzet ve istirahat yeri olan cennete gitmektir. Ölüm, ebedi saadet yurdu olan ve insanın asıl vatanı hükmünde olan cennete bir sevkiyattır.
İnsanın mahiyetine dikkat ile bakıldığında, dünya için değil, ahiret için yaratıldığı anlaşılır. Beka aşkı, cami fıtrat, nihayetsiz arzu ve emeller
dünya için değil, ahiret içindir.
Ölüm yüzde doksan dokuz ahbap ve dostların toplandığı berzah alemine açılan bir kavuşma kapısıdır.
İşte ölümün hakikati budur.
İnsan bir yolcudur. Yolcu yolunu düşünmeli, istasyonda oyalanmamalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder