16 Kasım 2013 Cumartesi

terakki; ilerleme, yükselme, gelişme.

"Evet hakikî terakki ise; insana verilen kalb, sır, ruh, akıl hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, her biri kendine lâyık hususî bir vazife-i ubudiyet ile meşgul olmaktadır."
Bu tarife göre, maddî terakkiler, yükselmeler, ilerlemeler hakikî değil, mecazîdirler. Zira, kabir kapısında sona ererler. Eğer bu terakkiler manevî terakkilere vesile olursa o başka meseledir; insanlığın hayrına olan teknoloji, insanın marifet ufkunu genişlendiren ve onu hikmet sahasında derinleştiren ilim gibi.

 Hakikî terakki, insanın iç dünyasında, onu melekler sırasına geçiren hatta bazı yönleriyle onların da ilerisine götüren ilerlemelerdir. Bu ise her bir manevî duygu ve latîfeyi yaratılış gayesine en uygun ve ilâhî rızaya muvafık şekilde kullanmakla gerçekleşir. Bu takdirde, bu latîfeler kendilerine has ibadetlerini yerine getirmiş oldukları gibi, insanın manen terakkisine ve ebedî saadetine vesile olurlar.

 Kalbi iman nuruyla parlayan insan, terakki etmiştir. Aklı ilimle aydınlanan insan, terakki etmiştir.

Şefkatli ve merhametli insan, terakki yolundadır.
Sevgi ve korku hislerini yerinde kullanan, yani ALLAH için seven ve korkan insan manen ilerlemenin en büyük iki sebebini bulmuş demektir.
İnsan, bütün duyguları ve latîfeleriyle tek başına bir şirketler gurubu gibidir. Yüzlerce belki binlerce yönden kâr sağlayabilmekte, aksi hâlde yine binlerce çeşit zararlara düşebilmektedir.

 Meselâ, helâle nazar eden, ilim tahsiline yardımcı olan göz, insan ruhu için büyük bir kâr kaynağıdır. Aynı alet, haramda ve zararlı eserleri okumakta kullanılırsa insanı isyana ve iflâsa götürebilir. Her organ, her duygu, her latîfe bu mânâda değerlendirilebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder