Bir gerçek alem vardır ki; bu alem kainattır. Bu alem sabittir, değişmez ve her insan için aynıdır. Felsefi tabir ile bu alem objektif bir alemdir, yani nesnel ve herkes için aynı olan bir alemdir. İnsan bu alemin bir taşını bile değiştiremez.
Bir de her insanın bu gerçek olan kainat aleminden algıladığı ve hissettiği bir alem vardır ki; bu insana özel, hususi bir alemdir.
Bir de her insanın bu gerçek olan kainat aleminden algıladığı ve hissettiği bir alem vardır ki; bu insana özel, hususi bir alemdir.
İnsan bu alemin merkezi ve efendisidir. Felsefi tabir ile bu alem sübjektiftir, yani göreceli ve öznel bir alemdir. Bu alemi insan tedbir ve terbiye eder ve her tarafına hükmedebilir.
İnsanın merkezinde olduğu bu özel alemi, insan sahip olduğu duygu ve hissiyatları ile şekillendirir. Duygu ve hissiyatları ne kadar mükemmel ve geniş ise; hususi olan alemi de o derece mükemmel ve geniş olur. İnsana özel olan bu hususi alemin rengini ve şeffaflığını insan tayin eder. İnsan, iman ve Kur’an nazarı ile bu alemi inşa ederse, bu alem hayır ve tefekkür noktasında muazzam bir zenginlik ve saadet kaynağı olur. Yok eğer küfür ve inkar nazarı ile inşa ederse, bu sefer bu alem olabildiğine kadar karanlık ve azap kaynağına dönüşür. Sonuçta bu hususi alemin saadet ya da azap kaynağı haline gelmesi insanın elindedir.
Nasıl gözüne kırmızı gözlük takan birisi, eşyayı kırmızı olarak görür; yeşil takan yeşil görürse;
İnsanın merkezinde olduğu bu özel alemi, insan sahip olduğu duygu ve hissiyatları ile şekillendirir. Duygu ve hissiyatları ne kadar mükemmel ve geniş ise; hususi olan alemi de o derece mükemmel ve geniş olur. İnsana özel olan bu hususi alemin rengini ve şeffaflığını insan tayin eder. İnsan, iman ve Kur’an nazarı ile bu alemi inşa ederse, bu alem hayır ve tefekkür noktasında muazzam bir zenginlik ve saadet kaynağı olur. Yok eğer küfür ve inkar nazarı ile inşa ederse, bu sefer bu alem olabildiğine kadar karanlık ve azap kaynağına dönüşür. Sonuçta bu hususi alemin saadet ya da azap kaynağı haline gelmesi insanın elindedir.
Nasıl gözüne kırmızı gözlük takan birisi, eşyayı kırmızı olarak görür; yeşil takan yeşil görürse;
aynı şekilde kalbine ve gözüne iman gözlüğünü takan birisi, her şeyi ALLAH’ın birer sanatı ve eseri olarak görür, her şey ona marifet ve muhabbet kapısı olur. Ama kalbine ve gözüne inkar ve küfür gözlüğünü takan birisi, bu sefer her şeyi karanlık ve abes olarak görür,
her şeyde insanı taciz eden ve insana azap veren şeylere sapar.
İnsanın şahsına verilmiş olan binlerce hissiyat ve duygular, kalpteki bu inanç sistemine göre çalışır ve onun boyası ile boyanır. Bu hissiyat ve duygular, müspet ve hayır gözlüğü ile çalışır ise, hayır üreten araçlar haline döner, küfür ve şer hesabına çalışır ise, bu kez de şer üreten araçlar haline döner.
İnsan hem objektif olan umumi alemi, hem de sübjektif olan hususi alemi duygu ve latifeleri ile seyreder, onlar ile algılar. Mesela; göz görme alemine açılan bir pencere olduğu gibi, akıl da manalar aleminin anahtarı ve penceresi hükmündedir. Daha bunun gibi binlerce hissiyat insanın şahsına takılmıştır.
İnsanın şahsına verilmiş olan binlerce hissiyat ve duygular, kalpteki bu inanç sistemine göre çalışır ve onun boyası ile boyanır. Bu hissiyat ve duygular, müspet ve hayır gözlüğü ile çalışır ise, hayır üreten araçlar haline döner, küfür ve şer hesabına çalışır ise, bu kez de şer üreten araçlar haline döner.
İnsan hem objektif olan umumi alemi, hem de sübjektif olan hususi alemi duygu ve latifeleri ile seyreder, onlar ile algılar. Mesela; göz görme alemine açılan bir pencere olduğu gibi, akıl da manalar aleminin anahtarı ve penceresi hükmündedir. Daha bunun gibi binlerce hissiyat insanın şahsına takılmıştır.
lumiere571.blogspot.com
latahzeninnallahemeana.wordpress.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder