İmandan mahrum bir şekilde bakıldığında hazır gün “yarım ölmekte ve hareket-i mezbûhânedeki ıztırap çeken cismimizin cenazesini taşıyan bir tabut suretinde” görünür. Yani saatimizin her tiktakları, doğan veya batan güneş, gelip giden mevsimler hep bizim ve tüm sevdiklerimizin ölüm denen yokluğa biraz daha yaklaşmamız anlamına gelmektedir. Kesimhanelerdeki bandda ilerleyen kesimlik bir koyundan farkımız yoktur aslında.

Her saniye hayatımızın sona ereceği noktaya yaklaşıyoruz. Böyle bir tasavvur içindeki birisi için dünyanın zevklerinin bir anlamı kalır mı?
“Ölüm ve idam intizarında bulunan bir adam, sehpanın tezyin ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi?”


Bu dünyada da O rahmeti sonsuzun misafiriyiz, sayısız nimetleriyle muhatabız. Fakat ebedî saadeti kazanmak için bazı imtihanlarla karşı karşıya olduğumuz için bir çeşit meşakkati de var. Fakat böyle kerem, rahmet ve hikmeti sonsuz bir misafirhane sahibimiz olduğuna itikadımız bu dünyamızı da güzelleştiriyor. Sonuçta kendimizi onun katıksız saadetler diyarına götüren bir trende bildiğimiz ve her dakika oraya yaklaştığımızın şuurunda olduğumuzdan yolculuk sıkıntısı sıkıntı olmaktan çıkmaktadır.

Fakat ehl-i dalalet, gafletle eğlencelerle ve düşünmeyerek bu korkunç karanlıkları tam olarak hissetmiyorlar. Aynı şekilde ehl-i hidayette yine gafletle imandan gelen şirin nurları tam hissedemiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder