"Ehl-i hakkın ihtilafı hakikatsizlikten gelmediği gibi, ehl-i gafletin ittifakı dahi hakikattarlıktan değildir." ifadesinin açıklamasını yapar mısınız?
İnsanı yanlışa sürükleyen şeyler, ekseriyetle yanlış fikir ve inançlardır.
Bu yüzden ekser insanlar yanlış davranış ve amellere bakarak kişinin yanlış bir inançta olduğu hükmüne varır. Bu durum genel olarak doğru olmakla beraber, bazen de yanlış olabilir.
Şimdi ehl-i hakkın ihtilafa düşmesi yanlış bir davranış ve ameldir. Biz kalkıp bu yanlış davranış ve amelden hareketle, bunların iman ettiği şeyler de hakikat değildir dersek, yanlışa düşmüş oluruz. Bu yüzden ehl-i hakkın şu yanlışı hakikatsiz bir iman ve inançtan dolayı değil, kendi zaaf ve yanlışlıklarından dolayıdır, demek gerekir.
Üstad Hazretleri bu manayı veciz bir şekilde; “Ehl-i hakkın ihtilafı hakikatsizlikten gelmediği gibi,..” sözü ile özetliyor. Hakka inanan birisinden haksız ve yanlış ameller sadır olabilir. Müslümanlar hakka iman etmişler, ama haksız ve yanlış ameller içinde olabiliyorlar.
Durum ehl-i nifak için de aynıdır. Onların ittifak gibi güzel bir amelde bulunmaları, onların inançlarının hak ve doğru olduğu anlamına gelmiyor.
Kafirler dünyada işlerini ve ücretlerini taksim edip tanzim ettiği için, kendi aralarında ihtilafa sebep olacak noktaları bu tedbir ile halletmişler. Tabiri yerinde ise, ücret ve menfaatleri kendi aralarında pay etmişler. Bu yüzden kimse payını kaybetmemek için rekabet edemiyor.
Ama Müslümanlar içinde böyle bir teşriki mesai ve tanzim işi yoktur. Bir Müslüman için ayrılmış bir ücret, bir pay olmadığı için, hedef ve gayesi muallakta kalıp umuma bakıyor. Yani potansiyel olarak her şey onun hedefinde gibi oluyor. Böyle olunca da sair dindaşları ile karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz hale geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder