27 Mart 2013 Çarşamba

bu işlerin kaçından haberimiz var?

Rızkımızı Biz mi Kazanıyoruz, CENAB-I HAKK mı Veriyor? Bu konuda nefsimizi susturacak ve teslime mecbur edecek somut deliler istiyoruz.

CENAB-I HAKK'ın, isim ve sıfatları mutlak ve ezeli olmasından, tam manası ile idrak ve ihata edilmesi imkansızdır. Bu yüzden insana bir takım nispi ve farazi hisler takılmıştır. Bu hislerin veriliş gayesi ise, ALLAH’ın, mutlak ve mücerret olan isim ve sıfatlarının bir derece anlaşılması ve kıyaslanarak bilinmesi içindir. Yoksa, bu nisbi ve cüz’i olan duygular, sahiplenilip, Yaratıcıya karşı meydan okuma aracı haline getirmek için verilmemiştir.

Bu manayı bir temsil ile izah edecek olursak: Çok zengin ve muktedir bir zat; emrinde çalışan iki işçiye, servet idare etmenin meşakkatini, tasarrufunun büyüklüğünü, zenginliğin bir takım lezzetlerini kendi haşmet ve ihtişamını anlatmak için çok tesis ve fabrikalarından ikisinin idare ve gelirini, bir yıllığına emaneten onlara verir. Şart olarak da fabrikanın mülkiyeti, içindeki makinaların eksiksiz geri verilmesi, kendi namına işlettirilmesi ve kendi ahlaki prensiplerine göre idare edilmesi gibi şeyleri o iki işçiye tembih eder.

İki işçiden birincisi;
fabrikanın idaresini alır ve aynen O zatın direktifine göre hareket eder
ve onun çok vasıflarını kıyas yolu ile anlar. Mesela der, “ben şu küçük tesisi idare ediyorum, şu zat ise binlercesini idare ediyor. Ben, şu kadar insanla uğraşıyorum, O binlercesi İle alakadardır. Şu tesisin gelirindeki zenginlik, Onun bütün mülkünün zenginliğine nispeten,çok zayıf kalır ve baş döndürür” der. O Zat’a olan sevgi ve saygısı artar ve her zaman da orda geçici ve emaneten bulunduğunu unutmaz. Bu davranışı ile onun teveccühünü kazanır. O zat’da, onu çok büyük bir mükafatla ödüllendirir.
Diğer işçi ise,
fabrikaya girer girmez, vaziyetini ve vazifesini unutur.
Hemen fabrikanın isim tabelasını indirir, kendi ismini takar. İdarede O zatın ahlakına uymaz. Demirbaş olan makineleri haraç merac satar. Emanetçi ve geçici olduğunu hiç hatırlamaz. Asıl fabrika sahibini inkar eder ve ona meydan okur. Haddini aşarak temellük davasına sapar. Ayna olduğunu inkar eder. Mevhum olan, yani farazi olan hallerini gerçek telakki eder. Asıl fabrika sahibi olan zat’da ona layık bir ceza ile onu cezalandırır.

İşte bu misalde olduğu gibi, insanın vücudu bir fabrika azaları gibidir. O zat ise, CENAB
-I HAKK'tır. O iki işçi ise, biri mümin ve haddini bilen, temellük davasına sapmayan benlik ve hislerini ALLAH’ın isim ve sıfatlarını anlamakta kullananları temsil eder. Diğeri ise temellük davasına sapan, haddini aşan, kendine ait olmayan şeyleri kendine mal eden, firavun meşrep kafirleri temsil eder. O Zat’ın tembihleri ise İslam ve şeriattır.
Temsildeki gibi insan, kendisine emaneten tevdi edilmiş olan bu alet ve cihazları ALLAH’ın isim ve sıfatlarını anlamak ve idrak etmekte bir araç olarak kullanması gerekirken, onlara sahiplenmesi aynı dalalettir.

İnsanın bir şeye gerçek manada sahip olması için, o şeyin bütün gereklerini ve şartlarını ihzar etmesi ve ona hakiki manada tasarruf etmesi lazımdır. Mesela bir çiftçi, mahsulatı ben yetiştirdim, şu buğdayları ben yaptım, diyebilmesi için; mahsulatın oluşması esnasında çalışan bütün sebepleri tedbir ve idare etmesi gerekir.
Güneşin doğmasında, yağmurun yağmasında, toprağın içindeki mineral ve vitaminlerin toplanmasında, buğday başağının bünyesinde olan biten bütün işlerin tedbir edilmesinde, çiftçinin tasarruf ve kudreti hakimse, o zaman mahsulat benim demeye hakkı olur.
Yoksa milyonlarca işten, bir iki zahiri işini yapmakla, bütün o mahsulata sahip olmak, safsatadan başka bir şey değildir. Bu ölçüyü bütün sahalara ve işlere kıyas edebiliriz. İnsan en basit bir işe bile malik değilken, nasıl olur da bütün kainatın çarklarının işlemesi ile vücuda gelen bir şeye sahibim diyebilir.

İnsan bir elini havaya, basit kaldırma işinde bile söz sahibi olmadığını bugünkü fennin beyanından anlıyoruz. Çünkü bir elin hareket etmesinde milyonlarca hücre ve kaslar iş yapıyor. Bir intizam ile hareket ediyorlar. ALLAH aşkına bu işlerin kaçından haberimiz var? Kaçını biz idare ediyoruz da, o işin faili olalım. Cahili olduğumuz bir fiili nasıl yapabiliriz, nasıl temellük edebiliriz. Basit bir işi, bu denli yapmaktan aciz ve fakir olan insan, nasıl olur da daha büyüklerine gözünü diker ve ona sahip olabilir. İnsanın aklı basit bir el kaldırma eylemine bile hakim değilse, nasıl olur da bütün kainatı ihata etmiş bir, ilimin işine sahip çıkabilir, bütün kainatı tedbir edecek bir irade ve kudrete sahip olabilir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder