Kur’an ALLAH’ın kelamı olduğu için, bütün kainatı aydınlatan bir güneş gibidir.
İman ile intisap etmek ise bu güneşin aydınlığından istifade etmek için abone olmak gibidir. İnkar ve enaniyet ise küçük kafa feneri hükmünde olan akıl ile eşyayı aydınlatma çabasıdır.
Evet, güneş ile fener nasıl kıyasa gelmez ise,
Kur’an ile akıl da aynı şekilde kıyasa gelmez. Akıl ve enaniyeti bırakıp her şeyi aydınlatan güneşin ışığına intisap etmek gerekir.
Yeryüzünde herkes ile konuşmak için devlet tarafından döşenmiş telefon şebekesine ihtiyaç vardır. Bu şebekeden istifade edip, herkes ile görüşmek için cüzi bir ücret ile abone olunur ve ondan sonra herkes ile görüşülebilir.
Şayet devletin bu şebekesine meydan okuyarak,
"Ben kendi hattım ve şebekem ile görüşürüm, abone olmam."
dersek, yeryüzünü kuşatacak çok pahalı bir ağ kurmamız icap eder. Bunu bir insanın yapması da mümkün değildir.
Aynı şekilde, insan ALLAH’ın, kainatı manevi olarak aydınlatması olan Kur’an’ı bırakıp, ufacık ve sönük aklına güvenerek, iman aboneliğinden kaçarsa, zifiri bir karanlık ve dalalet içinde kalıverir
ve hiçbir şeyin hakikatini idrak edemez.
Halbuki iman aboneliği Kur’an şebekesine bir intisap bir ilinti kurmaktır ve çok basit ve zahmetsizdir. İnsanın mahiyetindeki sayısız cihazları inkişaf ettirip, ahsen-i tavkime çıkarabilmesi bu intisaba ve aboneliğe bağlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder