(KUR'AN-I KERİM, müminler için şifa ve rahmettir.) [ İsra 82 ]
“İlaçların en iyisi KUR'AN-I KERİMdir” (ibn-i mace)
Kur’ân okumada veya dinlemede, herkes için üç etki alanı vardır.
Bunlar: A- Cismânî etki alanı, B- Nûrani etki alanı, C- Rûhani etki alanıdır.
A- Cismani yani Fizikî etki alanı hakkında herkes bir şeyler biliyor ve hissediyor. Kur’ân okurken veya dinlerken rahatladığını, stresinin kaybolduğunu, hafiflediğini ve huzur duyduğunu söylüyor fakat en bilimsel açıklamayı, Japon Prof. Dr. Masaru Emoto yapıyor.
3 Yıldan fazla süren çalışmaları sonrası yazmış olduğu ‘Su Kristalleri’ adlı kitabında Prof. Dr. M. Emoto;
"SU, cansız bir madde değil, canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Su, çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir." diyor.
Japon bilim adamı Prof. Dr. Masaru Emoto’nun yaptığı araştırmalara göre, özellikle Kur’ân okunurken veya ezan okunurken, sudaki moleküller, meydana gelen o ulvî frekans ile mükemmel bir dizilime ulaştığını keşfediyor.
Çekilen fotoğrafların birinde, suyun yanında "şeytan" dendiğinde, kristaller kaotik bir biçime girerken, diğerinde de güzel sözlerle dua edildiğinde, suda, berrak ve estetik yapısı ile mükemmel bir altıgen ortaya çıkıyor. .
Emoto, bu çalışmalarıyla görünmeyen bir ruh ve mâneviyat âleminin varlığına da işaret ediyor.
Yaşamımızın kalitesi sıvımızın kalitesi ile direk bağlantı halindedir.
Su son derece uyumlu bir maddedir. Fiziksel şekli kolayca bulunduğu ortama adapte olur. Fakat değişen sadece fiziksel şekli değildir, moleküler şekli de değişir. Çevreden aldığı enerji veya titreşimler suyun moleküler şeklini değiştirir. Bu anlamda su sadece görsel olarak çevresel durumu yansıtmaz, aynı zamanda moleküler anlamda da yansıtır.
Beden bir sünger gibidir ve hücre denilen, sıvı dolu trilyonlarca odacıktan oluşur.
Su hücreler arası bilgi alış-verişini sağlar. Bu şekilde var olabiliyoruz. Sizin gün içinde düşündüğünüz ve söylediğiniz her şey tüm hücrelerinizi etkiler, çünkü bedeninizdeki su bunların enerjisini kopyalayıp hücrelere dağıtır.
Su hücreler arası bilgi alış-verişini sağlar. Bu şekilde var olabiliyoruz. Sizin gün içinde düşündüğünüz ve söylediğiniz her şey tüm hücrelerinizi etkiler, çünkü bedeninizdeki su bunların enerjisini kopyalayıp hücrelere dağıtır.
Düşündüklerinizin ve konuştuklarınızın kalitesinde yaşarsınız.
..Ve kitabının sonunda da şu iddiayı haykırıyor:
•“İnsan vücudunun yüzde 70'i de sudan oluştuğuna göre, İslâm'ın, Kur’an’ın insan bedenine ve Ruhuna, ne denli ‘doğru hitap ettiği’ ortaya çıkıyor…”
..Ve kitabının sonunda da şu iddiayı haykırıyor:
•“İnsan vücudunun yüzde 70'i de sudan oluştuğuna göre, İslâm'ın, Kur’an’ın insan bedenine ve Ruhuna, ne denli ‘doğru hitap ettiği’ ortaya çıkıyor…”
ve
"21. yy'da en önemli olayın ‘ilimle dinin yeniden buluşması’ olacağını düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan aptallaşacak, modern ilim de hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı." diyor.
B ve C Maddelerindeki Nûrani ve Rûhani etki alanları ise kişilerin ihlâsına, takvâsına ve Yüce Rabbimizin takdirine göre, sınır konulmadan taltif edilmektedir…
Bir kimse aldığı bir ilâcın mahiyetini, içeriğini ve TERKİBİNİ bilmediği halde, o ilaçtan yararlandığı gibi, Kur’ân okuyan ve dinleyen kişi de, anlamlarını ve bu bilimsel avantajları bilmese bile, yine bu etki alanlarından mutlaka yararlanmaktadır…
PEYGAMBER EFENDİMİ(SAV) sahabeleriyle sohbet ederlerken, şöyle buyurmuş:
“Bir kimse öldüğünde, yakınları cenaze işleriyle meşgûlken, son derece güzel bir kişi gelir, mevtanın başının yanına durur. Mevta kefenlendiğinde, o güzel kişi küçülerek, kefen ile merhumun göğsü arasına süzülür. Mevta kabrine defnedildikten sonra herkes evlerine döner. Verilen talkından sonra ise Münker ve Nekir adlı iki özel melek gelir.
Bu arada, kefen ile o kişinin göğsü arasına girmiş olan o güzel kişi de çıkar.
Sorgu melekleri, mevtayı kişisel mahremiyet içinde ve imanı hakkında çok ciddi bir sorgulama yapmak için, o güzel kişinin oradan çıkmasını isterler.
O güzel kişi Yüce RABBinin emrini göstererek, şöyle konuşur.
-‘Bu mevta benim refakatimdir. Bu benim dostumdur. Ben hiçbir şekilde onu yalnız bırakamam. Çünkü ben Yüce RABBimiz tarafından yetkilendirildim.
Sizler kendi görevlerinizi yapınız. Bu mevtanın, Cennet bahçelerine girmesini kabul ettirinceye kadar, ben bu mevtayı terk edemem…’ der.
Bu olanları takip eden mevta bu güzel kişinin kim olduğunu çok merak eder.
O güzel kişi, mevtanın bu merakına cevap olarak şöyle konuşur:
•-“Hani sen dünya hayatındayken, bazen yüksek sesle, bazen kısık sesle, bazen de mırıltıyla okuduğum KUR’ÂNIM ben. RABBim beni böyle şekillendirerek, bu konuda yetkilendirdi. Sakın bundan sonrası için endişe etme. Bu sorgulamada da sonrasında da üzüntü duymayacaksın…” der.
Sorgulama bitince o güzel kişi, mevtanın rahat etmesi için, Meleûl â’lâdan (meleklerin, yüksek semadaki makamlarından) misk kokularıyla bezenmiş bir döşek hazırlarlar…
ALLAH RESULÜ MUHAMMED(SAV). Bu müjdeyi anlattıktan sonra şöyle ilave buyurur:
•-“Hesap gününde de, ne bir peygamber, ne de bir melek, ALLAHın c.c. indinde, KUR’ÂN’dan daha imtiyazlı bir şefaatçi olmayacaktır…” (Ramûd-ul Ehâdis, İlâhi Nizam, İhya-u Ulûmiddin)
Bu olanları takip eden mevta bu güzel kişinin kim olduğunu çok merak eder.
O güzel kişi, mevtanın bu merakına cevap olarak şöyle konuşur:
•-“Hani sen dünya hayatındayken, bazen yüksek sesle, bazen kısık sesle, bazen de mırıltıyla okuduğum KUR’ÂNIM ben. RABBim beni böyle şekillendirerek, bu konuda yetkilendirdi. Sakın bundan sonrası için endişe etme. Bu sorgulamada da sonrasında da üzüntü duymayacaksın…” der.
Sorgulama bitince o güzel kişi, mevtanın rahat etmesi için, Meleûl â’lâdan (meleklerin, yüksek semadaki makamlarından) misk kokularıyla bezenmiş bir döşek hazırlarlar…
ALLAH RESULÜ MUHAMMED(SAV). Bu müjdeyi anlattıktan sonra şöyle ilave buyurur:
•-“Hesap gününde de, ne bir peygamber, ne de bir melek, ALLAHın c.c. indinde, KUR’ÂN’dan daha imtiyazlı bir şefaatçi olmayacaktır…” (Ramûd-ul Ehâdis, İlâhi Nizam, İhya-u Ulûmiddin)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder